Cumhurbaşkanımızın veciz bir sözünü gördüm.
‘Darbeyi eniştemden haber aldım, öğrendim’ demiş.
Ülkemizin yoğun bir istihbarat ağı var sanıyordum.
Milli istihbarat teşkilatı, polis istihbaratı, jandarmanın istihbaratı. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık istihbaratı.
Bununla literatüre bomba bir istihbarat birimi daha eklendi. Enişte istihbaratı.
Evet, en sağlam istihbaratlardan biridir aile yakınlarından birisinin istihbaratı.
Asla yanıltmaz adamı. Hataya düşürmez. Şakaya yer vermez. Seni ölümüne saklarlar.
Birisi sorsa hemen burada yok derler. Çok uzakta derler. Öyle şeyler söylerler ki aklı almaz insanın.
Gerekirse dış düşmana kendilerini siper ederler. Aileden birisi için asla vermezler ellerindeki şeyi.
Aile ilişkileri başkadır bizim ülkemizde. Şakaya gelmez bir iştir aile bağları.                                                            
Karı koca kavgasını ayırmaya girersin arada dayağı yer çıkarsın.
Neyse konumuz mecrasından çıkmasın.
Ciddi devlet yöneticisi nazikçe benim istihbarat müsteşarım başarısız oldu kellesini alacağız diyemedi de zarif bir cümleyle eniştemin istihbaratı kadarını beceremedi mi demek istedi acaba.
Bir sürü kırık kafa vatandaş böyle bir olay karşısında ancak bu düşünceyi dillendirir.
Şimdi bir sürü kırık kafa içinden dışından diyor ki ne kadar nazikçe bir tutum.                                                                                
Cumhurbaşkanı nazik bir dille durumu özetliyor diye konuşup gülüşüyorlar.
Kibarca mesaj ilgilisine verildi diyorlar. 
Cumhurbaşkanımız,"darbeyi eniştemden öğrendim" diyor.
Sokaktaki halk ‘Cumhurbaşkanımız çıkıp MİT müsteşarımız çok hata yaptı bize zamanında istihbarat veremedi kellesini alacağız diyemedi, darbeyi eniştemden öğrendim’ dedi diyor.
Yani kibarca mesajı verdi diyor sokaktaki halk.
Ben onların yalancısıyım. 
Sokak böyle düşünüyor. 
Yanlış düşünüyor da olabilirler, doğruda.
Bu halk çok garip bir millet. Nasıl düşüneceği nasıl hareket edeceği hiç mi hiç belli olmuyor.
Ben bu mizahi yaklaşıma; güldürürken düşündüren bu yaklaşıma gülümsüyorum.
Yakın geçmişimizde çok istihbarat zafiyetinden söz edildi. Ankara Kızılay patlaması, istiklal caddesi patlaması, uzağa gitmeye gerek yok, son havalimanı patlaması zafiyetin bardağını taşıran son damla olmadı, ama darbenin önlenmeyen istihbaratı artık yeter dedirtti galiba.
Aklıma geldi de paylaşmak istedim.
‘2014 yılında yayımlanan ve ortam dinlemesi olduğu anlaşılan kayıtta, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasında bir savaş toplantısı gerçekleşmişti.   
                
İddiaya göre Suriye'ye savaş açabilmek için nasıl gerekçeler bulunabileceğini tartışan isimler, bunun için Süleyman Şah Türbesi'ne yapılan müdahaleyi kullanmak istiyordu.  
                                                            
Ses kaydında Hakan Fidan'a ait olduğu öne sürülen sesin ise "Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesine’ de saldırtırız" dediği iddia ediliyordu’
MİT müsteşarını bile dinliyorlar müsteşar habersiz sonucu çıkıyor. 
En mahrem kurumun dinlenmesi garip değil mi sizce? 
Hep çeşitli iddialar.
İddialarla uğraşacak vakit yok.
Bu kadar kanlı cumadan sonra bu dördüncüsü oldu sanırım iddiaları bırakalım.
Milli istihbaratımızın çok çok milli olması içim gerekenler ivedilikle yapılmalıdır.
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37