Su gibi !

Su gibi !

Yavuz ERCAN
Yavuz ERCAN
15 Şubat 2019 Cuma 22:08
 Su gibi !


Bugünlerde
nereye baksak her tarafımız ölüm haberleri ile dolu. Trafik kazalarında ölenler, yıkılan binaların altında kalıp ölenler, zehirlenme sonucu hayatını kaybedenler, eceli geldiği için ölenler derken, kaybettiklerimiz ile ilgili hüzün dolu anlar yaşıyoruz.

Misafir olarak geldiğimiz bu dünyadan başka bir dünyaya gideceğimiz muhakkak ancak belki de yaşımızın ışık hızı ile ilerlemesinden daha da önemlisi, su gibi akıp giden zamana dur diyemediğimizden olsa gerek hayıflanıp duruyoruz.

Hafta içerisinde aşağı yukarı 30 yıldır tanıdığımız ve zamanımızın büyük bölümünde beraber olduğumuz bir bürokrat ile akşam yemeğine gittik. Türkiye’nin ve dünyanın var olan sorunlarını kısa bir zaman içerisinde çözdükten sonra iş dönüp dolaştı su gibi hatta sudan daha hızlı geçen hayatımıza geldi.

Bizim bürokrat arkadaş meseleyi daha geniş bir perspektifte ele almaya başlayıp felsefe yapmaya başlayınca kendisine “Yahu arkadaş felsefeyi bırak. Ben seni tanıdığımda 27 yaşındaydım, hayatımızın  geri kalan 30 yıllık dilimini senine çay, kahve içerken geçirdik. Seninle ne olacak bu Türkiye’nin hali ? sorusuna cevap bulmaya çalışırken, 30 yılımız 30 saniye gibi geçip gitti, işin daha kötü tarafı Türkiye’yi de bizim istediğimiz noktaya getiremedik” cevabını verince, masada geçen 4-5 saat sonrasında müessese  sahibinin “Abi 5 saatte 46 çay içtiniz, sizi dinlerken ben yoruldum. Türkiye’nin sorunlarına çare bulamadınız bari 46 çayın parasını verin de hem bize hem Türk ekonomisine faydanız olsun” dediğinde Türkiye’nin var olan ve çözmeye çalıştığımız sorunların ömrümüzü tükettiğini, buna bağlı olarak cebimize de 46 çay parasının karşılığı ciddi bir zarar verdiğinin farkına vardık.

46 çay parasını isteyen mekan sahibine “Bu ne ya kardeşim biz Türkiye’yi kurtarmanın derdindeyiz sen 46 çayın derdindesin. Bu kadar çayı ne ara getirip içirdin bize ? İnsan arada bir ikaz eder, fırsat ganimettir diye hiç durmadan dayadın bize 46 çayı.  İşte Türkiye bu zihniyet yüzünden ileri gidemiyor” şeklinde itirazlarımız mekan sahibinin “Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Siz bu şekilde çay içerek aslında habersizce Türk ekonomisine büyük bir katkı sunuyorsunuz. Bizim başımızın tacısınız. Senin bütün yazılarını nefes almadan okuyorum, Türkiye’de senden daha büyük köşe yazarı yok" şeklinde  ruhumuzu okşayan iltifatları birbiri ardı sıra sıralayınca hesabı ödedik ve yola düştük.

Sonra baktık ki ortalama insan ömrünün 70-80 yıl olduğu bir dünyada, normal şartlarda 5 yılın, 10 yılın hesabının yapılması fazla bir anlam ihtiva etmeyebilir, İyi bir hayat süren de fazla iyi olmayan bir ömür geçiren de Allahın verdiği bu güne şükür diye dua ederek, gelecek günlere bakmaya devam eder.

Ancak hayat şartlarının bu kadar ağırlaştığı, köylerden kentlere doğru başlayan ve nerede ne zaman hangi şartlarda duracağı bilinemeyen göç vesilesi ile içerisine düştüğümüz keşmekeş hayat tarzı, bizi kendi ekseninde döndürüp duruyor, sonra da bir köşeye fırlatıyor.
Türkiye’de bu hızlı hayat tarzının en fazla yaşandığı ülkelerin başında geliyor.

Sanayileşmesini tam olarak tamamlayamamış, eğitimde istediği noktaya bir türlü ulaşamamış; Avrupalı, Asyalı ya da Ortadoğulu olacağına bir türlü karar verememiş, bir ülkenin her bir metrekaresini dizayn eden siyaset, var olan değerlerin de bir bir değişmesini mecbur hale getiriyor.

Daha 20-25 yıl öncesine kadar siyasette, bürokraside, sanatta daha doğrusu hayatımıza yön veren, her ihtiyacı bize sağlayan kurumların başında bulunan yöneticilerin görevleri başında çok uzun bir süre kalmaları nedeni ile ezberlemiş bir duruma geliyorduk.

Ancak geçen yıllar içerisinde bırakın son 5 yılımızı, hayatımızın son 3 yılında meydana gelen değişimler o kadar hızlı bir şekilde cereyan ediyor ki, dün gördüğümüzü bugün göremez, dün bulduğumuzu bir gün sonra bulamaz noktaya geliyoruz.

Hayatımızın son 3 yılında kaç adet genel seçim oldu, kaç siyasetçi Başbakanlık koltuğundan gitti, yerine kimler geldi, oluşturulan bakanlar kurulunda kimler yer buldu, asla bulunduğu koltuktan gitmez denilen kaç kudretli siyasetçi yerinden oldu, kesinlikle sıra gelmez denilen kaç siyasetçi bir an da hiç kimsenin ulaşamayacağı makamlara geldi, hatırlayan var mı ?

Yerel yönetimlerde görev yapan üst düzey yöneticilerin durumuna bir bakın. Bundan 3 yıl önce son derece önemli görevlerde bulunan pek çok bürokratın yerinde bugün yeller esiyor. Son derece kudretli olarak bildiğimiz bürokratlardan sonra oturduğu koltuk en az 3-4 kez el değiştirmiş durumda.

Kamu kurumlarındaki daire müdürleri, daire başkanları, okul müdürleri o kadar hızlı bir şekilde değişiyorlar ki, bu değişimi zaman zaman takip etmek nerede ise mümkün olamıyor. Ankara’daki siyasete endeksli olarak değişen bürokratik yapı bazı anlarda bırakın yılları, aylar içerisinde bile birkaç kez başka mecralara doğru gidebiliyor.

Bundan 3 yıl önce herkes için önemli olan insanlar bugün önemsiz. 3 yıl önce kimsenin selam vermediği pek çok kişi bugünlerde son derece önemli görevlerde. 3 yıl öncesinin son derece kudretli siyasetçileri, bürokratları ve üst düzey yöneticileri bugünlerde ya kahve köşelerinde bulabildikleri akranlarına “Ben şöyle görev yaptım, memleketi böyle kalkındırdım ama kıymetim bilinmedi” diye anılarını anlatıyorlar ya da tatile giden çocuklarının kendilerine emanet etikleri torunlarının elinden tutup çarşı, pazar gezdirmekle meşgul oluyorlar.

Böylesi nerede biteceği belli olmayan bir koşuşturma sırasında hayatımıza yön veren ancak son 3 yılda sırra kadem basanların nerelere gittiklerini, neler yaptıklarını, kimlerle gezip dolaştıklarını aslında merak ediyoruz. 
Ancak hiç durmadan devam eden hayatın akışı içerisinde işin doğrusu giden gitti, kalan sağlar bizimdir anlayışı ile hareket ettiğimizden, araştırma yapmaya pek zaman ayırdığımız söylenemez.

Bu bakımdan etrafımızda kim varsa yalnız kaldıklarında “Hayatımın son 3 yılında kimler vardı, dün bizim hayatımızın şekillenmesinde çok önemli roller oynayanlar şimdi neredeler ? diye kısa bir sorgulama yapsalar, nereden nereye geldiklerini de çok net bir şekilde göreceklerdir.

Bu kadar örneklemeden sonra iş dönüp dolaşıyor makamlar gelip geçici, insanlık kalıcıdır ifadesinde düğümleniyor. 

Türkiye’nin her geçen gün nüfus olarak büyümesi, artan nüfusa paralel olarak devlet idaresinde sürekli artan ihtiyaca göre konuşlanan bürokrasinin de tayin zamanlarında başka noktalara gitmesi ile ortaya çıkan değişim kimler geldi kimler geçti ? sorusunu da ortaya çıkartıyor.

Son 3 yılda herkesin takip ettiği son derece güçlü valiler bir gece yarısı ya başka bir ilimize tayin ediliyor ya da sen tam verimli olamadın biraz dinlen denilerek merkeze alınıyor. Böyle bir anda hayatımızdan çıkan yüzlerce vali biliyoruz.

Böylesi anlarda bizim aklımıza hep Yağmur Atsız’ın 'Günlerimiz' isimli şiiri gelir. 

Yağmur Atsız bu şiirinde;
 
Çözülen bir yün yumağı
Akıp giden günlerimiz
Mezar taşlarından suskun
Telaşsız sessiz sitemsiz
Savrulan yapraklar gibi
Akıp giden günlerimiz
Cenaze törenlerinde
Telaşsız sessiz sitemsiz
Bir suçluyu aklar gibi
Akıp giden günlerimiz
Sanki bir sır saklar gibi
Telaşsız sessiz sitemsiz
Doğmayan şafaklar gibi
Akıp giden günlerimiz
Haksız ittifaklar gibi
Akıp giden günlerimiz
Bir kitaba başlar gibi
Koşarken yavaşlar gibi
Düşen arkadaşlar gibi
Akıp giden günlerimiz…

diyerek bizlere son derece güzel hatıralardan bahsediyor.

Günlerimizin bize mutluluk getirmesi dileği ile.


Son Güncelleme: 15.02.2019 22:17
Anahtar Kelimeler:
Su Gibi !
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37