banner55

Zor günlerden çıkışın çaresi

Zor günlerden çıkışın çaresi

Yavuz ERCAN
Yavuz ERCAN
23 Aralık 2016 Cuma 22:34
Zor günlerden çıkışın çaresi



GANDHİ’nin “Biz Hindu ve Müslümanlar ne zaman İngilizlere karşı birlik olsak bir İneği kesip Hindu mahallesinin girişine atıyorlardı” dediği daha da önemlisi bir saat sonrasının bize ne getireceğini bilemediğimiz zor zamanlardayız.

Bu sütunlarda yazımıza  “Allah korusun içerisinde bulunduğumuz günlerde memleketi üzecek herhangi bir olumsuzluk meydana gelmediği takdirde Türkiye an itibarı ile tamamen Başkanlık sistemini de kapsayan Anayasa değişikliğine kilitlenecek ve sürece kendi penceresinden bakacak.” şeklinde görüş belirmiştik ki akşam saatlerine bu iyi niyetimizin boşa gittiğini anladık.

Akşam saatlerinde  AK Parti Kocaeli Eski milletvekili Eyüp Ayar  ile birlikte önce yemek yemek sonrada  çaylarımız içerken Fenerbahçe-Gençlerbirliği futbol karşılaşmasını seyretmek için Tuzla sınırlarından içeriye girmiştik ki cep telefonumuza “Rusya’nın Ankara  büyükelçisi silahlı saldırıya uğradı” şeklinde bir “son dakika” haberi ulaşınca başlamak üzere olan akşam keyfimiz zehir oldu.

Haber geldikten kısa bir süre sonra Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, katıldığı bir resim sergisinde konuşma yaptığı sırada silahlı saldırıya uğradığı ve Karlov’un hayatını  kaybettiği haberi iyiden iyiye detaylanınca nasıl bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımız da ortaya çıkmış oldu.

Resim sergisinin açılışın ardından konuşma yapmak için kürsüye gelen Büyükelçi Andrey Karlov’un  bu sırada silahlı saldırıya uğradığı ve hayatını kaybettiği, Saldırganın ise polis ile girdiği çatışmada öldürüldüğü olay sonrası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Rus Büyükelçi Andrey Karlov'a suikast düzenleyen saldırganın polis memuru Mert Altıntaş olduğu ve  polis memuru Mert Altıntaş'ın, bağlantılı olduğu kişiler ve terör örgütü ile ilgili bağlantılarının araştırıldığını” belirten açıklamayı da yapıyordu.

Bir kere şu hususu belirtmek isteriz, "Ülkemizin başkenti Ankara’da bulunan ve can güvenliği bizden sorulan bir başka ülkenin büyükelçisine yapılan saldırıyı hiçbir şekilde kabullenmiyoruz". Rusya ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan bütün yabacı diplomatların can güvenliğinden sorumluyuz Hatırlayınız 70’li yıllarda ASALA terör örgütünün yaklaşık 50 kadar Diplomatımızı şehit ettiği günlerde bile yurt içinde tek bir Ermeni’nin burnunun bile kanamasına izin vermemiştik.


İşin diplomatik tarafı bir tarafa can güvenliği bizim sorumluluğumuz altında bulunan bir diplomatın yine can ve mal güvenliğimizden sorumlu bu milletin parası ile okumuş bu milletin ödediği vergile ile maaş alan bir Güvenlik görevlisinin eşinin gözleri önünde sırtından vurularak öldürülmesini bir Türk olarak bir Müslüman olarak en nihayetinde bir insan olarak kabullenmek mümkün değildir.

Bizim can güvenliğimiz sağlamakla görevli bir Polisin bir diplomata sırtından ateş ederek öldürmesi bizim Eğitim sistemimizin bir daha gözden geçirilmesini gerektiriyor, Bugün artık yaz boz tahtasına dönen eğitim sistemi ABD; İngiltere, Almanya başta olmak üzere Batı ile işbirliği içerisinde yürüyen etnik ve dini taassubun kıskacı Türk çocuklarını mankurtlaştırmaktadır.


Sebebini anlamakta güçlük çektiğimiz Cumhuriyet düşmanlığı, “sözde İslamcı eğitim” Türkiye'yi parçalamak isteyenlerin işini kolaylaştırmaktadır. Eğer daha büyük belalar ile karşı karşıya kalmak istemiyorsak karşı karşıya kaldığımız bunca belaya rağmen  Türkiye gençliğimizi acilen bu kıskaçtan kurtararak Cumhuriyetin kuruluş esaslarına dönmelidir.

Türk milletinin geleceği olan gençliği Milli hedefler dışında  Arapçı, FETÖ'cü, El Nusracı, İŞİD'ci zihniyetle Türklüğe dahi düşman Belleksiz Köleler olarak  yetiştirirseniz, bu sapkın zihniyetleri yöneten emperyalizmin avı olmasını da kabul etmiş sayılırsınız.

Şöyle tarafsız bir göz ve sağduyulu bir mantık ile bakıldığında Halen Cumhuriyeti ortadan kaldırma hevesiyle eğitim sistemi laik çağdaş modern gençler yetiştirecek lise veya meslek liselerinden Sözde İslamcı militanlar yetiştirecek şekle dönüştürülüyor.

Bu çerçevede Cemaatler Cumhuriyet yıkıcısı ve Türk düşmanı bir nesil yetiştirdi ve yetiştirmeye de devam ediyor.. Üç yıl öncesine kadar sistem  ile el ele kol kola yürüyen FETÖ'nün bu gün devlete saldıran bir terörist yapıya dönüştüğünü asla unutmayalım. Türk milletini bu coğrafyada yalnız bırakacak tüm oluşumların aslında potansiyel birer terörist oldukları hiç bir zaman gözden kaçırılmamalıdır.

Genç Nazım Hikmet, annesiyle Yahya Kemal arasındaki aşkı fark ettiğinde, Yahya Kemal’in siyah pardösüsünün cebine üzerinde: “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz...” diye bir not bırakır. Bu sebeple de Yahya Kemal'in yüzü hep yerde kalmıştır.

Buradan hareketle şu ifadeyi kullanmak gibi bir mecburiyetimiz var :Ey Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurumlarına memur olarak girenler! Ey polis, Ey asker, Ey hâkim, Ey savcı kimliği ile çalışanlar! Cebinize, üzerinde: "Memurum, askerim, polisim, hâkimim olarak girdiğiniz bu kapıdan, beni arkadan vuracak terörist olarak giremezsiniz..." yazılı bir notmu koymamız gerekiyor.

Türkiye artık son derece net  bir karar vermelidir, yukarıda belirttiğimiz gibi bir saat sonra ne ile karşılaşacağımızın belli olmadığı bir ülkeden sağlıklı, huzurlu bir ülke konumuna geçmek istiyorsak Cumhuriyetin değerleri eksenindeki fabrika ayarlarına seri bir şekilde dönmek zorundayız.

Hiç hatırlamak istemediğimiz 15 Temmuz gecesini takip eden günlerde Emekli SAT Komandosu Ali Türkşen, “15 Temmuz 20 dakikalık bir kısa filmse, bunun birinci dakikasındayız” demişti teşebbüsün hemen ardından. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’da  “Amaç darbe değil, işgal” demişti 16 Temmuz sabahında.

Bu kadar olup bitenden  sonra Can güvenliğimizden sorumlu ama “beyni iğfal edilmiş” ve  sırtından vurduğu Rus diplomatın yerde yatan bedenine 4-5 el daha ateş eden bir polisin bulunduğu Türkiye’nin  darbe tehdidini atlattığını düşünmek iyimserliktir, saflıktır  çünkü Türkiye, işgal, istila altındadır.

Adına ne derseniz deyin, Türkiye 15 Temmuz sürecinin hala içindedir. 15 Temmuz gecesindeki tehlike ile bugünkü tehlike arasında hiçbir farkta yoktur. Çünkü istila sürekliliği olan bir harekettir. Vazgeçmedikçe ya da bastırılmadıkça, sürekliliği olan bir davranıştır.

Milli şuur ile dolu olması gereken bir Emniyet mensubundan “beyni iğfal edilmiş” bir katil yaratan 'Haşhaşi zihniyetinin' kökü kazınması gerekirken sırf politik nedenler dolayısı ile bir kenara bırakılan FETÖ operasyonlarının neden devam etmesi ve “ucu nereye dokunursa dokunsun” bu soruşturmanın sonuna kadar götürülmesi ısrarımızda bu şekilde ortaya çıkmış oluyor.

Rus diplomatı sırtından vuran “Beyni iğfal edilmiş” polisi sorgulamak ve meselenin sonunu araştırmak için sağ ele geçirmek dururken ve bu imkan da varken onu öldürenlerin de meselenin aydınlatılması adına çok iyi korunmaları, korunduktan sonrada en ince detaylarına kadar sorgulanmaları gerekiyor.

Hatırlayan okuyucularımız vardır 12 Eylül 1980 ihtilali sonrası bütün liderler gözaltına alınırken Rahmetli Alparslan Türkeş 3 gün sonra teslim olmuştu, yıllar sonra bir sohbet sırasında kendisine “-Efendim siz neden ihtilalden 3 gün sonra teslim oldunuz can güvenliğinizden endişe etmiştik” diye sorduğumuzda bize “-Evladım ihtilal netleştikten sonra beni almak ve etkisiz hale getirmek için 3 kişilik bir TİM göndermişlerdi, gönderilen o TİM beni öldürecekti, işin garip tarafı bana gönderilen TİM’İn arkasında onları imha etmek üzere bekleyen başka bir TİM vardı, dolayısı ile hem beni hemde beni öldürecek TİM’i etkisiz hale getireceklerdi ki ihtilalden daha büyük bir Kaos çıksın ve olay Fail-i Meçhul olarak kalsın, Ülkücü uyanık olur. Biz bunu anladığımız için 3 gün sonra teslim olduk” cevabını vermişti.

Rus diplomatı sırtından kurşunlayan Polisin teslim alınma imkanı varken anında öldürülmesinin arkasından ne çıkacağı ile ilgili olup bitenleri zaman içerisinde göreceğiz ya da göremeyeceğiz. 

Bu konuda ancak dünyanın en iyi istihbarat birimlerinin başında gelen KGB’nin yapacağı soruşturma sonucu ortaya çıkacağını düşünüyoruz ama sonuç ne olursa olsun bizim için belirleyici unsur yazımızın başında da belirttiğimiz GANDHİ’nin “Biz Hindu ve Müslümanlar ne zaman İngilizlere karşı birlik olsak bir İneği kesip Hindu mahallesinin girişine atıyorlardı” ifadesidir ve bu olay kesinlikle emperyalist güçlerin uygulamaya koyacakları  yeni süreç öncesi atılan “İşaret fişeğinden” başka hiçbir şey değildir. 



Son Güncelleme: 23.12.2016 22:54
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37