banner55
 Bizim mektuplar ve mektup zarfları ile tanışıklığımız 1960’lı yılların ikinci yarısına rastlar, O yıllarda evlenip Kars’ın Selim ilçesinden Almanya’nın Köln şehrine gelin giden ablamızın ev halkına ve memleketine olan özlemini dile getiren mektuplar daha dün gibi hatırımızda.

Rahmetli babamın evdeki yedi kardeşe iyi bir gelecek sağlamak adına sabah erken saatlerde başlayan ve akşam geç saatlere kadar devam eden yol çavuşluğu mesaisinden yorgun argın gelip ablamdan gelen mektupları okumaktan imtina edince gelen mektupları bütün hane halkının duyacağı şekilde okuma görevi de bize düşerdi.

“Mektubuma başlamadan önce  gönderdiğiniz  mektubunuz  elimize geçti, çok memnun olduk. Bizlerde sizi memnun etmek için bu mektubu yazıyoruz. Satırlarıma başlamadan önce selam eder hasretle büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim.Nasılsınız, iyimisiniz ?İyi ve rahat olmanızı  bizleri yaratan Cenabı Allah'tan dilerim. Bizleri soracak olursanız, hamd olsun,bizlerde iyi ve rahatız. Bir düşüncemiz varsa o da sizlersiniz.” diye başlayan ve en z 3-4 sahifelik A-4 Kağıdına yazılmış hasret dolu duygular mektupların değişmez gündemi oluyordu.

O günleri hatırlayan okuyucularımız vardır, Mektup da selam kısmı bir hayli yer tutuyordu. Mektup yazdıran kişi ve onun ailesi, mektup yazılan karşı tarafa ve ailesine selamlar iletir, kimi gözlerinden, kimi yanağından, kimi ellerinden; kimi her iki ellerinden öper,mektup yazılan kişinin kimi arkadaş ve komşularının baki selamları iletilirdi.

Mektubuma son verirken tekrar selam eder, gözlerinden öperim. Mektubuma acele cevap beklerim cümlesi ile mektup bağlanırdı. Mektup yazılan kâğıt düzgün bir şekilde ikiye katlanır ve zarfın içine konulduktan sonra, zarfın kenarı dil ile hafifçe ıslatılmak suretiyle kapatılır ve üzerine adres yazıldıktan sonra sıra postaneye götürüp göndermek kalırdı.

Postane'de mektup pulu alınarak, pulun arkası dil ile hafiften ıslatıldıktan sonra,adresin yazılı olduğu zarfın arka yüzünün sağ üst köşesine yapıştırılır, parmaklar ve elin yan tarafıyla iyice bastırılır ve görevli memura verilirdi.

Böylece, mektubun bir yürekten, bir yüreğe yolculuğu başlamış olurdu. Yurt içi gönderilen mektuplar yaklaşık bir haftada;yurt dışına gönderilen mektuplar ise yaklaşık iki haftada ancak ele geçerdi.

Aradan çok uzun yıllar geçti, Bir gün Cep telefonu diye herkesin cebinde olan eve yada belli bir noktaya bağlı kalmadan haberleşeceği bir cihazın çıktığını gördük, Uzağı yakın eden insanları birbirlerine daha çabuk bağlayan cep telefonları ile birlikte “Mesajlaşma” denilen uygulamaya da “Merhaba” demek zorunda kaldık.

Gerisi zaten çorap söküğü gibi kaldı, Bayramlarda herkesin yakınlarına bayram tebriği olarak gönderdiği Kartpostallar, Nerede ise hemen hepsi birer sanat eseri olan Mektuplar da yavaş yavaş hayatımızı terk etmeye başladı.

Bundan 5 yada  6 yıl önce katılmak zorunda kaldığımız 3 adet düğün merasiminde damada ve geline yardım olsun diye takacağımız paraları içerisine koymak için bizim mahalle bakkalının kapısından girip “3 tane Mektup zarfı verirmisin” şeklindeki talebimize Bakkal Hasan amca “Tüh senin gazeteciliğine, birde en iyi gazeteci benim diye orta yerde dolaşıyorsun, sen uzaydamı yaşıyorsun kardeşim bu memlekette mektup yazan kaldım ı ki sen gelip benden zarf istiyorsun, ayıp sana ayıp” dediğinde teknolojinin üzerimizden nasıl silindir gibi geçtiğini geçte olsa anlamış olduk.

O günlerde mektup hayatımızdan çıktı, tabi mektup bitince herkesin her sabah sabırsızlıkla beklediği Postacılarında vatandaşa İcra kağıdı getirmekten başka bir görev kalmamıştı, Mektubun yerini ilk önceleri mesajlar ve elektronik posta alsa da çok geçmeden onlarında pabucu dama atıldı, Şimdilerde iletişim için yüzlerce yol var ve bu toz duman arasında Mektup hayatımızdan bir daha gelmemek üzere çıktı gitti.

İnsanların en yaygın iletişim aracı mektup olduğu,sıladan, gurbete;gurbetten, sılaya mektupların yazıldığı dönemlerde, iletişim olanakları kısıtlı, arada aşılmaz dağlar, uzak yollar, mesafeler vardı ama insanların yürekleri birbirlerine çok yakındı.Şimdi ise, günün her saatinde, isterse dünyanın bir ucunda olsun, yazılı,sesli ve görüntülü iletişim kurmak olanağı var.Bu defada, iletişim ve ulaşım teknolojilerine bağlı olarak adeta dünya küçüldü,insanlar birbirine yakınlaştı ama insanların yürekleri birbirinden uzaklaştı. Bu durum, çağımızın en büyük paradoksal çelişkisidir. Bir yanda müthiş bir iletişim olanağı, bir yanda ise iletişimsizlik hali.

 Mektup, sıladan, gurbete; gurbetten, sılaya en içten duyguları, düşünceleri, saygıyı, bağlılığı, samimiyeti, sevgiyi, aşkı, özlemleri, hayalleri, umutları ve her şeyden önemlisi de insan yüreklerini birbirine taşırdı. Mektup, bir konuşma, dertleşme, sarılma, ağlama, gülme yani insana ait olan bütün duyguların rengi ve adıydı.

Mektup,sadece bir kâğıt parçası ve zarftan oluşan bir iletişim aracı değil, içine bütün duyguları sığdıran yüreklerin insan sıcaklığı ve özlem ateşi, umudun aydınlığı, bekleme ile oluşan sabrın sınavıydı.

Mektup, duyguların kalem ve kağıtla buluşması, duyguların, zarf içinde saklanarak, korunarak bir yürekten, bir yüreğe ulaşması için, özlemle, umutla, sabırla bir yolculuğun başlamasıydı...

PTT dağıtıcıları, postacılar, yalnızca bir kağıt parçasını adrese teslim eden görevliler değil, bir insandan, bir insana özlem ve umut taşıyan, yürekleri birbirine kavuşturmak gibi bir misyon sahibi insanlar olup, o resmi kıyafetleri ile elindeki mektubu uzattığında ve kimden geldiğini söylediğinde, o an bir duygu-düşünce harmanı oluşur, harmanı savurmak için zarf açılır,mektup defalarca okunur ve saklanırdı.

Mektup ile birlikte hayatımızdan pek çok alışkanlık bizi bıraktı gitti, Geriye yüzlerce iletişim aracının içerisinde olağanüstü bir yalnızlık kaldı.

 

 

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37