2020’yi 2021 yılına bağlayan gece sonrası yeni bir yıla girmenin, yeni gelişmeleri konuşmanın hesabını yaparken bir anda unuttuğumuz kimilerinin Başörtüsü kimilerinin de Türban diye tanımadıkları ve bizi uzun yıllar uğraştıran probleme yeniden “Merhaba” dedik, daha doğrusu demek zorunda kaldık.

28 Şubat sürecinden itibaren sürekli gündeme gelen ve her seçim dönemi değişmez gündem olan “Başörtüsü” sorununun çözümü için bir taraf “Serbest olsun” diye uğraşırken bir diğer tarafta “ Serbest olmasın” diye diretti durdu.

Henüz doksanlı yıllar gelmemişken yani siyasetin bıçak gibi keskin, kaya gibi sert olduğu seksenli yıllarda bizde Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ilçe başkanı olarak “Başörtüsü yasağının kalkması” ile ilgili yapılan ne kadar eylem/etkinlik varsa hiç birisini kaçırmadan orada olmak için gecemizi gündüzümüze katmayı bir vatandaşlık görevi olarak kabul ediyorduk.

Katıldığımız o etkinliklerde ne kadar tazyikli su yediğimizi, ne kadar yerlerde sürüklendiğimizi, saatler boyunca nezarethanelerde kaldığımızı bir Allah biliyor bizde bu satırların yazarı Yüksel Ercan.

1999 yılında yapılan milletvekili genel seçimlerinde bizde MHP’den milletvekili adayı olarak TBMM’ye gitmenin yollarını arıyorduk, Bu gün olduğu gibi 1999 yılında da Türkiye’de pek çok sıkıntı olmasına rağmen yapılan araştırmalarda seçimin Bölücü başı Abdullah Öcalan’ın idam edilmesi ve Başörtüsü yasağının kaldırılması olacağı öngörülüyordu.

Seçim propagandası başladı, Tüm partilerin milletvekili adayları gibi bizde MHP milletvekili adayı olarak sahaya indik, İlk birkaç gün Türkiye’nin ve yaşadığımız bölgenin ekonomik-jeopolitik sorunlarını anlatma yoluna gittiysek te seçmenin bu konulardan çok bölücü başı Öcalan’ın ve Başörtüsü yasağının kaldırılması konusu ile daha fazla ilgili olduğunun farkına vardık.

O andan itibaren seçimin bir gün öncesine kadar meydanlardaki hatırı sayılır kalabalıklara  “İktidara geldiğimizde bebek katili bölücü başı Öcalan’ın idam edilmesi için tüm gücümüzü harcayacağımızı “ anlattıkça seçmenin bizi avuçları patlayıncaya kadar alkışladığını gördük.

Seçimde MHP Antalya’dan başörtülü Doktor Nesrin Ünal’ı seçilebilecek bir sıradan aday göstermiş ve yapılan kamuoyu anketlerinde de Nesrin Ünal’ın TBMM’ye girmesinin kesin olduğu ortaya çıkmıştı.

Biz seçim konuşmalarımızda “ Sevgili vatandaşlarım Antalya milletvekilimiz Dr. Nesrin Ünal TBMM’ye başı örtülü bir şekilde girip milletvekili yeminini de yine başörtülü olarak yapacak, Eğer Nesrin Ünal ile birlikte Yüksel Ercan kardeşinizi de milletvekili seçip TBMM’ye gönderirseniz ben mecliste Nesrin Ünal’ın yanında duracağım ve onun başörtüsüne müdahale edenin elini-ayağını kırıp kafasını gözünü dağıtacağım” dedikten kısa bir süre sonra kendimizi yüzlerce vatandaşımızın omuzlarında buluyorduk.

Neticede seçim yapıldı, Seçmen bizi TBMM’ye uygun görmediği için seçmedi, MHP’nin başörtülü milletvekili Nesrin Ünal’ın sıra 07 Plakalı Antalya’ya geldiğinde yeminini başörtülümü yoksa başı açıkmı yapacağı beklenmeye başladı.

Böyle bir süreçte RP’nin İstanbul’dan milletvekili adayı gösterdiği başörtülü Merve Kavakçı parti yetkililerinin geliştirdiği bir strateji ile 34 plakalı İstanbul’dan 06 Plakalı Ankara’dan yani 07 Plakalı yine kendisi gibi başörtülü Antalya milletvekili Nesrin Ünal’dan önce yemin etmesi sağlandı, Kavakçı’nın başörtülü bir şekilde yemin etmek istenmesi kargaşaya sebep oldu, MHP milletvekili Nesrin Ünal’da daha fazla kargaşaya sebep olunmasın diye yeminini başı açık bir şekilde yaptı.

Seçimden sonra kurulan DSP-MHP-ANAP Koalisyon hükümeti kabul etmek gerekir ki başörtüsü krizinin en tepe yaptığı dönemlerdi, O süreçte biz milletvekili seçilemedik ancak nerede ise gün aşırı sahibi olduğumuz gazetenin kapısının önüne gelen 20-30 kişilik başörtülü bayanlar aylarca “Yüksel Ercan dışarıya çık ta başörtüsü ile ilgili verdiğin sözü tut” derken aynı sayıdaki Erkek seçmenler de “Yüksel Ercan hani MHP İktidara geldiğinde Öcalan’ı asacaktınız, meydanlarda sallıyordun, milleti hop oturtup hop kaldırıyordun, MHP iktidarda ama Öcalan’ı idamdan kurtardınız” diyerek ensemizde boza pişirdiler.

03 Kasım 2002 tarihinde AK Parti tek başına iktidara geldi, yıllar içerisinde başörtüsü yasağı ile ilgili sıkıntılar yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı, Üniversitelerdeki başörtüsü yasağı kaldırıldı, sonra başta belediyeler olmak üzere nerede ise tüm kamu kurum ve kuruluşlarında başörtülü görevliler işe başladı, emniyet genel müdürlüğünde başörtülü polisler göreve başladı, Adliyelerde yine başörtülü Savcılar ve Hakimler görev yapmaya başladılar.

28 Şubat sürecinin üzerinden aşağı yukarı 25 yıl geçti, Üzeri nerede ise tamamen küllenmiş bu mesele bir televizyon programına katılan eski Kültür bakanı Fikri Sağlar’ın lüzumsuz ve gereksiz bir konuşması yeniden krize dönüştü.

2021 yılına girdiğimiz anlarda başta Doğalgaz ve elektrik olmak üzere nerede ise iğneden ipliğe her şeye hatırı sayılır zam  yapıldı, İstanbul’dan, İzmir’e araçla gidiş geliş yakıt hariç 750 liraya çıktı, Asgari ücret beklentileri karşılamadı, Pandemi dolayısı ile zaten sıkıntılı bir süreç yaşayan vatandaş şimdi daha büyük ekonomik kriz ile boğuşuyor.

Bu kadar olup biten arasında

SSCB dağıldı...

2 Almanya birleşti...

Elvis Presley bu dünyadan göçtü..

Obama gitti....

Trump seçimi kaybetti....

28 Şubat’ın üzerinden 24 yıl geçti..

Bizim Siyaset döndü dolaştı yine Başörtüsüne demir attı.

Yorulduk artık.

Yazık değil mi bize ?

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37