Dünyamız hızlı bir şekilde alt üst oluş sürecine girdi.

Doğru bildiklerimiz yanlış, yanlış olarak düşündüklerimiz doğru olarak kabul görmeye başladı.

İkinci Dünya Savaşında sonra kurulan küresel sistemin değerleri olarak öne çıkan liberal ekonomi, demokrasi, dünya vatandaşlığı gibi büyük bir çoğunluk tarafından kabul gören ilkeler de büyük kırılmalar yaşanıyor.

Bu kırılmalar liberal ekonominin, küresel sistemin nimetlerinden azami derecede istifade eden ülkelerde daha belirgin bir şekilde görülüyor.

ABD, Fransa, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde, göçmen karşıtlığı, gümrük duvarlarıyla ekonominin, beton duvarlarla sınırların korunduğu, hak ve özgürlüklerin sınırlandırıldığı bir dönem yaşıyoruz.

Çok değil sadece birkaç yıl önce serbest piyasa ekonomisinin, dünyaya açılmanın, bütün sorunlara çare olduğunu söyleyenler gitti yerine sınırların insanlara, mal ve hizmetlere, sermayeye kapatılmasını savunanlar onların yerini aldı.

Bu kadar bir biriyle tezat fikirlerin, kısa bir süre içerisinde bir birinin yerine ikame edilmesi inanılır gibi değil. Adeta biri öldü de onun küllerinden diğeri doğdu.

Jose SaramagoÖlüm Bir Varmış Bir Yokmuş “romanında ölmekle dirilmek arasında ki bağı ironi yaparak anlatmaya çalışır.

Hiç ölmeyecekmiş gibi hayatı yaşamaya başlayanların, bir zaman sonra ölümünde bir kurtuluş olduğu noktasına nasıl geldiğini sosyal ve politik olayları irdeleyerek anlatır.

 Ölümün olmadığı bir ülkede sigorta şirketlerinin hiçbir anlamı olmayacağı, devlet sonsuza kadar emekli maaşı veremeyeceği ile yüzleşir.

Yaşlı ve yatalak bir hastanın yakınları tarafından ila nihai bakılamayacağını anlatır. Devlet bu kadar yaşlı ve yatalak hastaya barınma, beslenme ve sağlık hizmeti sağlayamayacaktır.

Bir zaman sonra mafya tarzı yapılanmaların ölümün olduğu ülkeye yaşlı, yatalak ve işe yaramazları kaçırmaya başlar ve orda öldürürler.

Kilise “ölüm olmadan, diriliş olmayacağını, diriliş olmadan kilisenin varlığını sürdüremeyeceğini “söyler.

Ve o ülkenin yöneticisi en sonunda “eğer ölmeye ve öldürmeye başlamazsak, geleceğimiz olmayacak “ der.

İşte tamda Saramago’nun romanında anlatmaya çalıştığı günlerden geçiyoruz. Yeniden büyük bir ülke olmak için kolları sıvayanların yaptıkları ilk iş kendilerine ayak bağı olarak gördükleri ne varsa ölüme terk etmekle işe başladılar.

Demokrasi, insan hakları, serbest piyasa ekonomisini yeniden büyük bir ülke olmak için engel olarak görenler hızlıca işe koyuldular.

Devletin ekonomide büyük oyuncu olarak yerini aldığı, çoğunluğun azınlığa karşı tahakkümünün önünü açan, ırkçı yaklaşımlara prim veren, insan hak ve özgürlüklerinin sınırlandırıldığı bir dünya için kolları sıvadılar.

Yabancıların uzaklaştırıldığı ve ötekileştirildiği, sadece kendine benzeyenlerle iletişim kurulduğu ve yaşama hakkı tanındığı bir dünyaya doğru evriliyoruz.

Son üç gündür Myanmar’ın Arakan eyaletinde sırf Müslüman oldukları için üç bin Müslümanın katledilmesi ve dünyanın geri kalanının yapılan bu katliama tepkisiz kalması bizi nasıl bir dünyanın beklediği ile ilgili ipuçları veriyor.

Avrupa’da yükselen mülteci karşıtlığı, etnik ve dini farklılıklarından dolayı her geçen gün saldırıya uğrayan yabancılar.

ABD’de Trump’ın ırkçı söylemleri, başkan seçilmesiyle yapmak istediği yasak koyucu icraatlar, yeniden büyük ülke olmanın ilkeleri haline geldi.

Adeta “Yeniden Büyük Ülke” olmanın, yeniden dirilmenin yolu ölmek ve öldürmek üzerine kurgulandı.

Askeri seçenekler her zamankinden daha fazla gündemimizi işgal ediyor. Silahlanma yarışı hız kandı.

İnsan hak ve ihlalleri artık bir sorun olmaktan çıkmak üzere. Hemen yanı başında bir haksızlığa uğramış insanlara, toplumlara, dünyanın geri kalanı sağır ve dilsiz.

Yeniden büyük ülke olmanın yeni kuralları bunlar.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37