Dünyayı bugüne kadar yöneten gücü tarif etmeden, adını koymadan, savaşan tarafları belirlemeden dünyadaki kan ve gözyaşının nedenini açıklayamayız. 
Dünyada Vatikan dâhil toplamda 195 devlet vardır. Bu devletlerin tamamının kendi kararlarını kendilerinin verdiğini düşünmek, gökyüzünden yağmurun kendi iradesiyle yeryüzüne inmesini düşünmek kadar yanlıştır. 
En azından 193 üyeli Birleşmiş Milletlerin aldığı kararları, konseyin beş daimi üyesi tarafından, yok sayma, geçersiz kılma, veto etme yetkisinin olduğunu hemen herkesin bildiği bir gerçektir. Dünyada çok sayıda karar veren odaklar bulunmamaktadır. 
Her devletin karar vermede, dünyadaki etkinliğinin sınırını belirleme de gücü önemlidir ama bu güç de tek başına yeterli değildir. O halde yakın zamana kadar devletler adına karar alan, yön tayin eden bu gücü tarif edelim. Bu gücün adına küresel sermaye diyoruz. Küresel sermaye, parayla uluslararası siyaseti kontrol eden, herhangi bir milliyeti olmayan çok uluslu şirketlerin oluşturduğu bir ekonomik ve siyasal güçtür.
Küresel sermaye bu gücünü, 21 Temmuz 1921'de New York'ta kurulan CFR(Dış İlişkiler Komitesi),diğeri 1974 yılında David Rockefeller tarafından kurulan Trilateral Komisyonu ve Bilderberg toplantıları ile kullanır. 
Burada bir iş bölümü vardır aslında. Dış İlişkiler Komisyonunda(CFR) siyasi konular ele alınır, stratejiler belirlenir, Trilateral Komisyonda ise siyasi hedeflere ulaşabilmenin için ekonomik ayakları konuşulur. Bilderberg toplantıları ise bu üst akıl tarafından alınan kararların aslında tebliğinden ibarettir. 
Bu toplantılara katılanlar, kendi ülkesinde medyada, siyasette, ticarette, bürokraside, üniversitelerde kısacası hayatın her alanında etkili konumlara getirilmesi için gerekli destekler sağlanmıştır.
Küresel sermayenin amacını ise, CFR(Dış İlişkiler Komitesinin önemli üyelerinden Paul Warburg “Her şey tek dünya devleti için “olarak açıklıyor. Teşkilatın en önemli ismi diyebileceğimiz David Rockeffeller “Dünya devleti kurduğumuzda, dünya daha mükemmel ve istikrarlı olacaktır. Dünya bankerleri ve küresel elit, dünya halklarını özgürlüğe kavuşturacaktır” diyor. 
Yani dünyada ulus devletleri anlamsızlaştırarak tek dünya devleti kurulmalı, kurulan bu devlet, çok uluslu şirketler tarafından yönetilmeli ve insanlar çok uluslu şirketlerin boğaz tokluğuna çalışan gönüllü köleleri olmalı. Bu sistemi, ABD'deki Dünya Ticaret Merkezinin 11 Eylül 2001 tarihinde vurulmasına kadar başarıyla uyguladılar. 
Bu tarih ulus devlet anlayışını savunanlar ile Küresel Sermaye arasındaki dünya üzerindeki egemenlik savaşlarının başlangıcı olduğunu, olayların gelişmesinden çıkarıyoruz. Yani bir anlamda üçüncü dünya savaşının başlangıcı olarak da kabul edebiliriz. Böylece dünyada ki savaşın taraflarını genel anlamda ortaya koymuş olduk.
ABD’de Cumhuriyetçilerin başını çektiği kanat ile Rus lider Putin’in, küresel sermayeye karşı açmış oldukları savaşa diğer ulus devlet fikrini savunan ülkelerinde destek vermesi ile küresel sermaye dünyanın birçok bölgesinde mevzi kaybetmeye devam ediyor. 
Bu savaş Kasım ayında yapılacak olan ABD’deki başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın kazanması halinde kesin olarak ulus devlet anlayışını savunanların zaferiyle sonuçlanacak gibi gözüküyor. Bunun sonucunda küresel sermayenin, devlet yönetimindeki etkinliği ortadan kalkacaktır. 
Dünyada ki gelişmelere paralel olarak, Türkiye’de 24 Ocak 1980 Ekonomik kararları ile etkinliğini artıran ve Kemal Dervişin kurtarıcı olarak ekonominin başına geçmesiyle zirve yapan küresel sermayenin gücü giderek zayıfladığı ve kan kaybettiği herkesin malumudur. 
Bugün Küresel sermayenin taşeronları tarafından, ülkemizde milletimize yaşatılan acıları, ulus devlet anlayışına karşı çıkan bu küresel çetelerin mevzi kaybetmemek için yaptıkları kan ve gözyaşı üzerine kurulu egemenlik savaşları olarak tarif edebiliriz.
Bu savaş, göründüğünden çok daha büyük bir savaş. Bu güne kadar onlarca devlet kuran, "Ya devlet başa ya kuzgun leşe" diyen bir milletin evlatları olarak bu küresel sömürücü düzene yeter artık demenin vakti geldi geçiyor bile. 
Elinde parası olanın, hükümet kurup, hükümet yıkmasına, ülkenin bütün kaynaklarını bir avuç elit tabakanın sömürmesine yeter artık diyelim. 
Bugüne kadar çektiğimiz acıları, gözyaşlarını aydınlık yarınların muştusu olarak kabul edelim ve sabırla diyelim ki sancı çekmeden doğum gerçekleşmez. 


Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37