Dünya iki kapılı bir han. Bir kapıdan girenler vakti gelince diğer kapıdan çıkarlar. Bu süre iki nefes arası kadar geçen zaman. Bu süre içinde ana rahminden dünyaya açılan kapıdan içeri girenler, baki bir âleme geçiş kapısından çıkarlar. Ölüm yok olmak değildir. Her ölüm bir doğuma gebe, her başlangıç bir sona, her son bir başlangıca gebe. O halde en güzel evet, onurumuzla birlikte ölüme evet demek.
Ölen bir kez ölüp rabbine kavuşuyor ama kalanlar, her gün yavrusunu kaybetmiş bir annenin arş-ı alayı titreten çığlıkları arasında saklanacak yer arıyor.
Kalanlar; Suriye’de; Irak’ta ansızın patlayan bir bombanın yıktığı enkazın altında körpe bir yavrunun cansız bedeninin yüreklerde açtığı hasarla ayakta durmaya çalışıyor. Ninniler yerine ,silah sesleri ile uyumaya çalışan bir bebeğin çaresizliğini avuçlarını açarak duyurmaya çalışıyor..
Kalanlar; bir yudum su, bir lokma ekmek için ölümü umut olarak seçen masum bedenleri deniz kıyılarından toplarken körelmiş vicdanların vurdumduymazlığının şaşkınlığını yaşıyor.
Kalanlar, Beş yıldızlı otellerde, yalılarda, saraylarda fakirlerden çaldıklarıyla göbeklerini büyütenlerin milyonlarca ton yiyeceği çöplere döküşünü, aynı zamanda her gün milyonlarca insanın açlıktan uyuyamadığı için karnına taş bağlamasını körelmiş gözleriyle şaşı izliyor.
Kalanlar; her gün bir kadının, bir gülün, bir çiçeğin dalından vahşice koparılıp katledilmesinin vicdan azabıyla yanıyor.
Kalanlar, bir eşin bir anneyi, sevdiğini çocuklarının gözü önünde hayvan boğazlar gibi boğazlamasını, kendi eşinin, kendi çocuklarının gözbebeklerine bakarken izah edememenin utancıyla eriyor.
Kalanlar; genç kızlarımızın, sokaklarımızda, caddelerimizde hatta en güvende olması gereken evlerimizde, bir caninin, bir sapığın her an karşısına çıkacakmış gibi tedirgin ve ürkek bakışının dayanılmaz utancıyla baş başa kalıyor.
O halde ölüler ölenler değil, onlar bu dünyanın kirlenmişliğinden, azgın nefislerden, vicdanların genişlemesinden, bozulan düzenden, fani âlemden ebedi âleme göç ettiler. Asıl ölüler bizleriz. Tuzla’da bir canavar, bir katil tarafından kendi evinde katledilen Fatma öğretmen son dersini bize verdide Rabbine kavuştu. Bizler emanet olan sizleri koruyamadık. 
Sen bir incir ağacına sırtını vermiş yatarken bizler sırtını dönmüştük sana, senin gibi nice kardeşlerimize. Resmini gördüğümüzde haberlerde içimiz burkuldu, yüreğimiz yandı. Kelimeler dilimizde düğüm düğüm tutuldu. Koştuk geldik ama nafile koşacağımız zaman koşamadık, bu zalimlere, bu katillere bu yaratıklara dur diyemedik. 
Tıpkı Arakan’da ateşe verilen masum çocuklar gibi ,Doğu Türkistan’da her yıl katledilen soydaşlarımız gibi, Gazze’de misket bombalarıyla parçalan insanlar gibi. Tıpkı kendi vatanımızda kendi evlatlarımız gibi .Biz uzun zaman oldu ölüm uykusundan uyanamadık .
Seni koruyamadık Fatma Öğretmen; Sen gittin bizi koca bir hiçliğimizle, kalmışsa kırıntıları vicdanımızla baş başa bıraktın. İncir ağacına sırtını dayamış öylece masum masum yatarken herkes alması gereken dersi alsın der gibiydin.
Hakkını bize helal et Fatma öğretmen.
Ruhun Şad olsun. Mekanın Cennet olsun. 


Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37