Bir yiğit adamın, bir dava adamının, yumruklarını hak ve hakikatin emrine vermiş civan mert bir adamın hakkın rahmetine kavuşmasının ardından, kalemin üzüntüsünü kâğıda dökmesiyle hislerini ifade ettiği bir yazıya, bizde tanıklık ediyoruz.
Yüzyıllar boyunca, hak ve hakikatin yanında dimdik ayakta, kimsesizlerin kimsesi, mağdur ve mazlumların hamisi, zayıfların kılıcı olmuş ecdadımızın yazmış olduğu şanlı tarihe yıllar var ki layıkıyla sahip çıkamamışız. 
Bir uyku hali, bir kendini kaybetme aymazlığı, bir misyonundan uzaklaşma hadsizliği sarmış etrafımızı. 
Zalime karşı mazlumun kılıcı olan bileğimiz, ezilenlerin, mağdurların acısına ortak olan yüreğimiz bir başkalaşım geçirmiş bileğimiz cebine girdi, yüreğimiz nadasa bırakıldı. Bir pısırıklık hali, bir kendine güvensizlik hali, kendini küçük görme hali sarmış dört bir yanımızı. 
O günden bugüne zalim daha zalim, mazlumun gözyaşları sahipsiz kaldı. 
Yüreği mazlumdan yana atsa da kılıcını zalimden yana çekenlerin sayısı arttı, güçlüye methiyeler, zayıfa ve mazluma hicviyeler yazılır oldu.
Tam böyle bir ahval ve şartlar içinde Muhammed Alinin yumrukları önce suratımızda patladı.
Bizi silkeledi, bize korkmayın yeis’e düşmeyin diye haykırdı. Gücünü hak ve hakikatten almanın, yaratılış gayesini unutmamanın, insan olma onurunu idrak etmenin dayanılmaz gücünü bize hatırlattı. 
Aynı Sultan Fatihin 19 yaşında bu inanç ve azimle atını boğazın azgın sularına sürmesi gibi. 
Hemen hemen aynı yaşlarda bu inanmışlıkla Muhammed Ali, halkının ve ırkının ezildiği bir dönemde dünyanın en güçlü devletine kafa tuttu. Henüz 18 yaşında bir gençken Roma Olimpiyatları’nda kazandığı altın madalyayı, ırkçılığı protesto etmek için Ohio nehrine attı. 
Vietnam savaşına itiraz ederek, hapis yatma ve yıllarca spordan men edilmek pahasına spor tarihinde eşi görülmemiş bir sivil itaatsizlik eylemine imza attı. 
Günün adamı olmayı değil hakikatin adamı olmayı hayatının her anında tercih etti. Bakınız bu asil ruhlu, vicdanı hak ve hakikaten yana atan bu yiğit adamı bir şampiyonluk maçında antrenörü  “Dans et şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et… 
Çocuklar için salla yumruklarını… Kiralarını ödeyemeyen işsizler için dans et, kanserden geberen yoksul hastalar için, kefaletleri ödenmeyen sefil mahkûmlar için, herkesin terk ettiği eroinmanlar için… 
Dans et şampiyon, savaş onlar için! Düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, sokak köşelerindeki yalnızlar için… Dans et şampiyon, savaş onlar için… 
Temizlik işçileri için salla yumruklarını; hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren küçük insanlar için… Savaş onlar için şampiyon! Muhammet Ali’yi hiç kimse yenemez, hiç kimse! Sadece Cassius Clay yenebilir ama o da bu akşam aramızda değil.” Motive ediyor. 
Burada hak ve hakikatin yanında dimdik ayakta, kimsesizlerin kimsesi, mağdur ve mazlumların hamisi, zayıfların yumruğu olma, misyonunu unutmamak ve unutturmamak, kendini insanlığa bir adamışlık var. 
Zalimin korkulu rüyası, mazlumun demir yumruğu olma hali var. 
Güçlüden yana değil, hak ve hakikatin yanında tek yumruk olma çağrısı var.
Amacı, Rahmet-i Rahmana boynunda altın madalyayla değil şerefiyle tamamladığı bir ömür ve arkasından yapılan dualarla kavuşmaktır. 
Rabbim ondan razı olsun.
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37