Abdullah Gül

AK Parti'nin henüz kuruluş aşamasında olduğu günlerde kuruduğunda, partinin ebedi liderinin kim olacağı sorusunun en üst perdeden seslendirildiği o toz duman arasında..

Yavuz ERCAN
Yavuz ERCAN
02 Eylül 2020 Çarşamba 23:25
Abdullah Gül

AK Parti'nin henüz kuruluş aşamasında olduğu günlerde kuruduğunda, partinin ebedi liderinin kim olacağı sorusunun en üst perdeden seslendirildiği o toz duman arasında, AK Partili dostlarımızın fikirlerine büyük önem verdikleri entelektüel kişiliği ile bilinen ve şu an hayatta olmayan hocamız bizi ziyaret edip, “AK Parti kuruluyor, iktidara gelecek. Seni severim gel partiye katıl, milletvekili adayı ol. Sen iyi bir gazeteci olarak milletimize zaten hizmet ediyorsun. Milletvekili olarak  hizmet alanını genişlet" teklifini getirdiğinde kendisine, “Teşekkür ederiz MHP’de kalacağız" dedikten sonra, “-Hocam Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasındaki fark nedir ?” diye sorduğumuzda hocam, “-Yüksel bey sayın Erdoğan ve sayın Gül yolda birlikte yürüyüş yaparken bir sokağın önünden geçseler ve o anda sokağın içerisinde bir kavga-kargaşa olduğunu görseler, Abdullah Gül sokaktaki kavgayı görmezden gelir, kafasını kavganın yaşandığı alanın tam tersi tarafa çevirir, biraz da hızlı adımlarla o bölgeden uzaklaşmaya çalışır. 

Recep Tayyip Erdoğan ise kargaşayı görür görmez bir an bile tereddüt etmeden, 

-Şu an yalnızım bir kaç kişinin gelmesini bekleyip kavgaya ondan sonra mı girsem ?

- Acaba başıma bir iş gelir mi ?

-Kavga edenlerin arasında kalır mıyım ?

-Kavgadan zararlı çıkar mıyım ?

-Kavgadan yara bere içerisinde çıkar mıyım ?

-Kavga sırasında hayatımı kaybeder miyim?

diye asla düşünmeden kavganın tam ortasına dalar,elinden geleni yapar. Senin anlayacağın Erdoğan mücadele adamıdır, kendisini Erdoğan yapan da bu mücadeleci kişiliğidir. Bu söylediklerimi bir kenara not al  ilerleyen yıllar içerisinde ne demek istediğimi sen de çok net bir şekilde zaten anlayacak ve bana hak vereceksin" demişti.

O günleri hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var, Siyaseten yasaklı olan ve o zamanki hakim zihniyetin artık muhtar bile seçilemez dediği Recep Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu AK Parti 03 Kasım 2002 yılında tek başına iktidar olmuş Erdoğan siyasi yasaklı olduğu için başbakanlık koltuğuna Abdullah Gül oturmuştu.

Aradan yıllar geçti, Demokrasi işledi, CHP Genel başkanı Deniz Baykal “ Partisi İktidar olmuş bir genel başkanın Başbakan olamaması gibi bir saçmalığın demokrasilerde yeri olmaz” diyerek katkı sununca Erdoğan önce Siirt milletvekili ardından da Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı oldu.

Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı süresinin sona erdiği günlerde “Sezer sonrası cumhurbaşkanı kim olacak.?” sorusuna siyaset ile ilgilenen kim varsa cevap ararken 24 Nisan 2007 tarihinde dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan TBMM’de, "Netice olarak 11'inci Cumhurbaşkanı adaylığı için yaptığım son değerlendirmeler, bütün bu araştırmalar neticesinde bir ismi ortaya çıkarmıştır. O da değerli, bugüne kadar bu yolda olduğumuz, bu hareketi beraber kurduğumuz Abdullah Gül kardeşimdir.” diyerek  daha önce Başbakanlık ve  Dışişleri bakanlığı olarak yolunu açtığı Abdullah Gül’ü bu kez de Cumhurbaşkanlığı makamına uğurladı.

O tarihten sonra olup bitenler zaten bütün kamuoyunun gözleri önünde cereyan etti, Abdullah Gül 28 Ağustos 2007'den 28 Ağustos 2014'e kadar Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürdü.. 26 Ocak 2012 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu ile görev süresi 7 yıl olarak netlik kazanmış oldu.

Anayasa Mahkemesi kanunun ikinci kere aday olmasını engelleyen hükmünü iptal etti ancak Abdullah Gül tekrar aday olmadı. Görevini 28 Ağustos 2014'te Recep Tayyip Erdoğan'a devretti.

Abdullah Gül bir siyasetçinin gelebileceği tüm makamlara gelmesine rağmen bu süreyi yeterli görmemiş olacak ki 2014 yılından bu zamana geçen sürede ismi sürekli Cumhurbaşkanı adayı olarak anıldı, kişi yada kişiler tarafından ismi pompalandı  durdu.

24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi o zamanın şartlarında birazda CHP Genel başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun kabul etmesi ile Abdullah Gül’ün ismi çatı adayı olarak kendisini 24 Nisan 2007 tarihinde “Kardeşim” diyerek Devletin bir numaralı koltuğuna uğurlayan Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına aday olarak çıkartılmak istendi.

Abdullah Gül 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimde “şu kadar oy alırdı, bu kadar oy alırdı, seçimi kazanırdı yada kaybederdi” gibi görüşlerine katkı sunacak bir fikrimiz yoktur.

Ancak o günlerde Abdullah Gül’ün “Çatı adayı” olarak gösterilememesi kelimenin tam anlamı ile İYİ Parti Genel başkanı Meral Akşener’in sağlam duruşu ile engellenmiştir. Dolayısı ile bugün Meral Akşener’e demediğini bırakmayan AK Partili ve MHP’li dostlarımızın Akşener’e, Abdullah Gül’ün refüze edilmesi noktasında bir özür borçları olduğunu düşünüyoruz.

Daha açık bir ifade ile Abdullah Gül 24 Haziran 2018 tarihinden önce Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Recep Tayyip Erdoğan’dan önce Meral Akşener’e karşı bir daha belini doğrultamayacağı bir yenilgi almıştır.

Aklından 2023 yılındaki seçimde Cumhurbaşkanlığı geçen Abdullah Gül’e  son darbeyi CHP Grup başkanvekili Özgür Özel indirdi, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olacağı yönündeki iddialara “Abdullah Gül’ün Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı olması mümkün değildir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı, Cumhuriyet Halk Partilileri rahatsız edecek, Cumhuriyet Halk Partililerin adaylığından memnuniyetsizlik duyacağı hiç kimse olmayacak. O yüzden bugün tekrar ortaya atılan iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. İhtimal dahilinde değildir” ifadelerini kullanarak son noktayı koymuş oldu.

Partisi tarafından daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan tarafından Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı gibi hiç kimsenin hayal bile edemediği makamlara getirilen Abdullah Gül’ün  makamı bıraktığı 24 Haziran 2018 tarihi itibarı ile “Partim beni bir siyasetçinin isteyebileceği tüm makamlara getirdi, bende görevimi elimden geldiği ölçüde yapmaya çalıştım, bundan sonra benden önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer gibi sade bir hayat yaşayacağım” dese şu an 83 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sevgisini, saygısını taşıyan bir noktada olacaktı..

Ya şimdi ?

Az tamah çok ziyan getirdi..

Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37