Üstün Zekalı Alber Küçük, Türk Ocağı’nın konuğu oldu

Covid-19 salgını tedbirlerinin artmasından dolayı son 2 aydır hizmetlerine ara vermek zorunda kalan Türk Ocakları Kocaeli Şubesi çareyi televizyon kanalı açmakta buldu.

Yavuz ERCAN
Yavuz ERCAN
27 Ocak 2021 Çarşamba 16:42
Üstün Zekalı Alber Küçük, Türk Ocağı’nın konuğu oldu

Covid-19 salgını tedbirlerinin artmasından dolayı son 2 aydır hizmetlerine ara vermek zorunda kalan Türk Ocakları Kocaeli Şubesi çareyi televizyon kanalı açmakta buldu.

Maddi yardımların sürdüğünü ancak eğitim ve kültür programlarının aksamasından rahatsız olduklarına değinen şube başkanı Demir, “youtoube de açtığımız bu kanal ocağımıza gelemeyen üye, öğrenci ve akademisyenlerimiz için güzel bir çözüm oldu. Allah nasip ederse bundan sonra bu kanalı verimli olarak kullanacağız, kanalımıza abone olan herkese şimdiden teşekkür ederim” dedi.

Dini, milli ve güncel konular haricinde, sıra dışı sohbetlerin de yapıldığı Türk Ocakları Kocaeli Şubesi’nin yeni tv kanalında ilk misafiri üstün zekalı öğrenci Alber Küçük ve ailesi oldu.

Üstün zekalı çocukların keşfedilmesi, yaşantıları, zorlukları ve eğitimleri hakkında konuşan Abler Küçük’ün annesi Özlem hanım şunlara değindi:

Üstün zekalı bireyler Dünya Sağlık Örgütü’ne göre IQ skoru 130 ve 156 arası olanlardır ve toplumlarda ortalama %2 oranında görülür.
Alber doğduğundan itibaren farklı bir çocuktu, tüm fiziksel ve zihinsel gelişim süreçleri beklenenin çok üzerinde seyrediyordu. Çok erken konuştu mesela 2 aylıkken anne-baba derken,5 aylık olduğunda elektrik anahtarını göstererek ‘anne anne aç’ derdi. Üç kelimeden oluşan cümle kurma normal bebeklerde 2 yaş civarında beklenirken, Alber tam 6 aylık olduğunda “Dayı pil tak.” Dedi. Tabi cümleyi kurmasına neden olan olayı da gözönüne alınca epey şok yaşamıştık.
Duyuları görme hariç çok gelişmişti. Örneğin bir tatlıyı sadece bir marka olursa yerdi, onun dışında ne olursa olsun bunu fark eder ve yemezdi. Sıcağa, soğuğa, ışığa, yüksek seslere aşırı tepkiler verirdi. Dönen ve tekrarlayan nesneleri izlemeye bayılırdı, hala da çok sever.

Yeni doğan döneminde bile vücudunu biraz saracak gibi veya yaka etiketi kesilmemiş bir kıyafet giydirilmişse çok huzursuz olur ve üzerini değiştirinceye kadar ağlardı. Erken yürüdü, tuvalet alışkanlığını 1 yaşında tamamen kazanmıştı. Yine bir yaşında bazı marka logolarını ve araba plakalarını ezberlemişti. Rakamları, geometrik şekilleri, renkleri ve İngilizce basit şeylerin karşılığını bilirdi.

ŞEHİR EFSANELERI SÖZ KONUSU DEĞİL

2,5 yaşında bir gün evde kendinden 2 yaş büyük ikiz arkadaşları ile oyun oynuyorlardı. Çocuklar çizgi film karakterlerini taklit edip atlayıp zıplarken, Alber çocukların karşısına geçmiş kurbağaların oluşum evreleri, kelebeğin evrimi, dünyanın hareketleri, hemoglobinin yapısı, merkez kaç kuvveti gibi konuları ortaokul seviyesinde sanki fen bilimleri dersinde gibi onlara anlatıyordu. Çocukların annesi dayanamayıp yanlarına gidip dinledi, nereden öğrendiğini sordu ‘çizgi filmlerden’ dedi.

”Özlem bu çocuk normal mi şimdi benimkiler de izliyor o çizgi filmleri’ dedi. O çocuklar özel eğitim alıyordu bu tanık olduğu durumlar aklına çok takılınca arkadaşım oradaki öğretmenlere bahsetmiş, onlar da merak edip görüşmek istediler.

Gittiğimizde ufak bir test yapıp sonucunda ince motor becerileri az gelişmiş ama sözel olarak 9 yaş civarında diyebiliriz dediler.

Çocuğun zekasının çok üst düzey olduğunu söyleyip “Aman ha sakın fakültelere falan gidip de test yaptırmayın bir sürü test yaparlar gibi yanlış yönlendirmelerle bizi uğurladılar. Yeri gelmişken şunu da belirteyim üstün zekalı çocuklar üzerinde bir sürü test yapıyorlar, çocukları yurt dışına kaçırıyorlar, falanca okullar havada kaparlar, ailelerine maaş veriyorlar, lisede ve üniversitede istedikleri okula sınavsız giriyorlar gibi birçok şehir efsanesi var bunlar söz konusu bile değil.

YANLIŞ YÖNLENDIRMELERI ZAMAN IÇERISINDE ALBER ILE ÖĞRENDİK

Bir gün Alber öğretmen bir büyüğümüzün içtiği içeceğin kutusunun alıp üzerindekileri okumaya başlayınca şaşkınlıkla “Kaç yaşında?”dedi.”2,5 deyince ne zamandır okuyabildiğini sordu,1 yaş civarında biraz biraz başlayıp 2 yaşında epey geliştiğini söyleyince “Bu çocuğu 3 yaşına gelince devlete bağlı bir anaokuluna verin, öğrenmesi dursun ,kitap, defter, kalem vermeyin.7 yaşına gelince ona göre okulu öğretmeni nereden bulacaksınız?” deyince şu an komik gelse de o dönem uzman görüşü kaç yıllık öğretmen deyip, ”eyvah çocuk zeki!” dedik bir panikle 3 yaşında anaokuluna başlattık.

Çocuk eline ne zaman kağıt kalem alsa, sorsa, öğrenmek istese “Aman oğlum oyna sen.” dedik. İlkokul ve ortaokul süresince 1 yaş erken okula başlayıp bir yıl da sınıf atlamış olmasına rağmen sınıf düzeyinin her zaman çok üzerinde anlama ve öğrenme hızına sahip olduğundan, ders çalışmasına gerek kalmadan “Öğrenme oğlum oyna sen.” durumu bizde yıllarca sürdü, kendi elimizle tembelliğe alıştırmış olduk yani. Arkadaşları okula başladığı andan itibaren kendilerince yoğun bir tempo ile boğuşmak zorunda kalırken Alber hep oynadı ders çalışma alışkanlığı da hiçbir zaman kazanamadı.

DEHA DÜZEYİNDEKİ ÇOCUKLAR İÇİN AYRI BİR MADDE OLMALI

Tabii burada tek sorun biz değildik, maalesef ki eğitim sistemimizde de son yıllarda iyileştirmeler olmasına rağmen olması gerekenler hala olamıyor. Alber’in test sonuçlarına ve akademik düzeyine baktıklarında RAM’daki uzmanlar “1. Sınıfta değil şu an en az 5. Sınıfta olması gerekir.” demişlerdi. Üstün zekalılar öğretmenimiz ise ”IQ skoruna göre yılda dört kez sınıf atlayabilecek potansiyeli var, yurt dışında bazı ülkelerde bu mümkün ve uygulanıyor bizde de uygulanıyor olsa Alber en geç 10 yaşında üniversiteye başlamalıydı” diyordu. Ülkemizde sınıf atlatma(yükseltme) uygulaması zeka seviyesine bakılmaksızın akademik olarak yeterli ise sınav ile eğitim hayatı boyunca yalnızca bir kez bir sınıf atlama şeklinde uygulanıyor. Üstün zekalı daha doğrusu deha düzeydeki çocuklar için öncelikle ayrı bir madde olmalı yönetmelikte, birçok uzmana göre de bu durum böyledir.


Son olarak da üstün zekalı çocukların karşılaştıkları zorluklar avantajlarından çok daha fazla olduğunu, kendimizi ifade edebilecek ortamların az olduğunu belirterek bize böyle bir fırsat sunduğu için Türk Ocaklarına çok teşekkür ediyorum diyerek sözü asıl konuşmacı Alber Küçük’e devretti.
Alber Küçük yaptığı konuşmada; merhaba, 14 yaşındayım. Ayvacık Fen Lisesi ve Çanakkale Bilsem öğrencisiyim.7 yıldır Bilsem eğitimi alıyorum. Bandırma’da doğdum ve ilk öğrenim hayatıma orada başladım, ortaokulu ise İzmit’te bitirdim. İlkokul 2. Sınıfta yapılan sınavlar sonucunda Bandırma Üstün Zekalılar Eğitim Birimi(ÜZEB)’nde eğitim almaya hak kazandım. Ortaokulda Başiskele Çocuk Üniversitesi’nde eğitim almaya hak kazanıp bu iki kurumda fizik, kimya, biyoloji, yazılım, robotik gibi eğtimler aldım.İlk bilgisayar oyunumu 7 yaşındayken hiçbir eğitim almadan kendi çabalarımla yazdım. Bundan sonra da yazılıma olan merakım artmaya başladı.

Liseye başlayana kadar aslında daha normal ve bana göre tek düze bir eğitim hayatım oldu. Tabi ki bu dönemlerde de birçok bilim fuarına, proje sergilerine kendi geliştirdiğim projelerimle katılma fırsatım oldu. Ama yılda ancak birkaç kez kendimi ifade edebileceğim, keyif alabileceğim, ilgi alanlarımızın ve yeteneklerimizin aynı olduğu büyüklerim ile fikir ve bilgi alış verişi yapabileceğim, başkalarının neler yaptığını görebileceğim ortamlar oluyordu. Bu da geriye kalan tüm zamanımı sıradan işlerle geçirmeme neden oluyordu. Liseye başlamam benim hayatımdaki ilk ve en büyük dönüm noktası oldu. Hem Ayvacık Fen Lisesi hem de Çanakkale Bilsem öğrencisi olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Hatta hayatımdaki en büyük şans bence çünkü tüm geleceğimin temellerinin burada atıldığına inanıyorum.

İdarecilerimiz dahil olmak üzere bütün öğretmenlerim çok anlayışlı ve içtenler, hepsini çok seviyorum. Beni ilk birkaç hafta içerisinde tanıyıp sevdiler yetenekli olduğum alanları çok iyi analiz ettiler ve benim alanlarıma uygun her proje, gezi, eğitim programı, konferans vb etkinliklerde beni aday gösterdiler. Mesela okula ve Bilsem’e orada başlayalı daha iki veya üç hafta geçmişti ki Bilsem’ den öğretmenim beni ve ailemi arayıp Cumhurbaşkanlığı’nın bilişim alanında yetiştirilmek üzere bir öğrenci ismi istediklerini onların da Çanakkale’yi temsilen beni uygun gördüklerini söylediler. Bu benim için inanılmaz bir olaydı. En çok da o kadar kısa sürede fark edilmiş olmama sevindim ve şaşırdım tabii. Bu hayatımın fırsatı kaç kez olabilir ki böyle bir şey diye düşünüyordum, ama o kadar çok oldu ki bu tür olaylar hala kendimi bazen bir bilim kurgu filminin karakteri gibi hissediyorum. Aynı şekilde okulumda da bu tür durumlarda akla gelen bir isim olmak, bu projelerde yer alıp başarılı olmak çok büyük bir gurur benim için.Bu projeler ve eğitim sürecim dışında da okuldaki ve Bilsem de ki öğretmenlerim beni asla yalnız bırakmadılar. Yatılı olmanın ailemi özlemek dışında hiçbir zorluğunu yaşamadım sayelerinde aslında sadece bunun için bile hepsine minnettarım.

Covid19 Salgın hastalık nedeniyle geçtiğimiz eğitim öğretim yılına çok erken veda etmiş olsak da dört beş aya çok fazla şey sığdırdım. Baykar Savunma ile yapılan protokol kapsamında birkaç aşamadan oluşan İHA ve SİHA eğitim ve gezi programına katıldım. Zaten gelecekteki hedefim çok iyi bir mühendis olup İHA ve SİHA lar tasarlamak onların yapımında görev alıp ülkemizin savunma sanayisine hizmet etmek.
Daha sonra MEB ve CİSCO protokolü ile düzenlenen uluslararası python eğitimi için okulum tarafından önerilip aldığım eğitim sonrasında çok güzel bir ortalama ile sertifikamı aldım. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu(TAEK) tarafından verilen nükleer fizik eğitimine Türkiye genelinden seçilen 31 lise öğrencisinden biri olarak eğitim almaya hak kazandım. Birçok eğitime seçildim ancak bir kısmını tamamlayabildim henüz, bir kısmı da pandemi nedeniyle ileri tarihlere ertelendi. Birkaç yarışma katılma planlarımız da var şimdilik. Kısacası okulların açılması ile birlikte çok daha dolu ve eğlenceli bir eğitim hayatı beni bekliyor olacak. Pandemi döneminde kendi çabalarımla da online birçok eğitim aldım Helsinki ve Harvard gibi üniversitelerin python ve yapay zeka eğitimlerine katıldım. Bazıları sertifikalı bazıları normal olmak üzere genelde yazılım alanında kendimi geliştirmeye çalıştım.

Tüm fen bilimlerine yabancı dil, tarih ve müziğe yatkınım, bu alanlara ilgi duyuyorum ve mutlu oluyorum. Keman ,gitar ve flüt çalabiliyorum. Takım sporları ile aram iyi değil bir dönem tenis oynadım. Lisanslı kickboks ve lisanslı okçuluk sporcusuydum. Eskrim yaptım. Üniversitede mekatronik mühendisliği ve havacılık ve uzay mühendisliği alanlarında çift ana dal yapmak istiyorum. Yurt dışına gitme hayalim var ama orada yaşamayı istemiyorum, okumak için veya belki de farklı bir eğitim için giderim. Olabileceğim kadar donanımlı ve iyi bir insan olmak ve ülkeme hizmet etmek en büyük hayalim. Türk Ocaklarına böyle bir fırsat verdiği ve sizlere de beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum diyerek sözlerini tamamladı.

Program sonunda Alber Küçük’e günün anısına üzerinde Türk Ocakları logosu bulunan plaket verildi.

Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37