Yorgun zamanlar !

Şu sıralar herkes çok yorgun. Bir tarafta nasıl sonlanacağı bilinmeyen Koronavirüs salgını, diğer taraftan bundan sonraki hayatımızın ne şekilde süreceği düşüncesi zaten yorgun olan bedenlerimizi iyiden iyiye bitap düşürüyor, çaresiz bırakıyor.

Yavuz ERCAN
Yavuz ERCAN
01 Mayıs 2020 Cuma 00:20
Yorgun zamanlar !

Şu sıralar herkes çok yorgun. Bir tarafta nasıl sonlanacağı bilinmeyen Koronavirüs salgını, diğer taraftan bundan sonraki hayatımızın ne şekilde süreceği düşüncesi zaten yorgun olan bedenlerimizi iyiden iyiye bitap düşürüyor, çaresiz bırakıyor.

Bundan belki 30 belki 35 yıl önce sohbetinden çok büyük zevk aldığımız tambur çalan şiir okuyan,şarkı söyleyen bizden de en az 30 yaş daha büyük olan bir Hacı abimiz vardı, Sürekli düşünceli, sürekli huzursuz, devamlı endişeli bir hayat süren Hacı abiye elinde tamburu “Ben gamlı hazan sense bahar- Dinle de vaz geç. Sen kendine kendin gibi taze bahar seç” şarkısını çalıp söylerken “Yahu senin yüzünü hiç gülerken göremeyecekmiyiz, nedir bu gamlı kasavetli halin, kendini mutsuz etmen bir şey değil orta yerde bizi de perişan ediyorsun” diye çıkışmıştık.

Bizim ki bu soru üzerine şarkıyı bitirip elindeki tamburu özenle bir kenara bıraktıktan sonra “Bak kardeşim hani yakmak için sobaya odun atarsın da, bir zaman sonra oduna bakarsın, odunun dışı simsiyah olmasına rağmen bazen elini yakmaz ama odunun içi kıpkırmızı ateştir, Alevdir, işte benin durumum da odun içindeki ateş gibidir,Bu hayat beni öyle bir yakmış durumda ki dışımda bir sessizlik olmasına rağmen içim tam bir yangın yeri, yani ben yanmışım” diyerek sorumuza cevap vermiş oldu.

Bu muhabbetin geçtiği yıllar yukarıda da belirttiğimiz gibi henüz seksenli yılların ikinci yarısı, yani bizim kafamızdaki kavak yellerinin hiç yerinde durmadığı bir o tarafa bir bu tarafa estiği yılar, Annemiz-babamız sağ, kardeşlerimiz akrabalarımız yanımızda işimiz gücümüz yerinde.

Tabi böylesi bir durumda bizden 30 yaş büyük birsinin “ben yanmışım” şeklindeki şikayetlerini anlayabilmemiz de mümkün olmamıştı, Hacı Abi’yi çok sevmemize rağmen bu kadar karamsar oluşunu “Adam kafayı yemiş ne dediğini bilmiyor, Yanmak ne demek, yandım diyor ama vücudunun herhangi bir tarafında yanık izi yok” şeklinde yorumlamak zorunda kalmıştık.

Bir sabah çarşıdaki komşularımızdan “-Gelsen iyi olur hacı abi vefat etmiş, Yalnız yaşıyormuş, 24 saattir haber alınmayınca karşı komşusu merak edip kapıyı çalmış, cevap alamayınca endişelenip polise haber vermiş, poliste çilingir vasıtası ile kapıyı açınca Hacı abinin cansız bedenini bulmuşlar” dediğinde gözlerimizden akan yaşlara engel olamamıştık.

Bizim tanıdığımız zamanlarda Hacı abinin özel hayatı ile ilgili fazla bir bilgi alamamıştık, birkaç kez sormaya yeltenmiş ancak o andan itibaren Hacı abinin sohbeti başka yerlere çekip meseleyi kapatmak istediğini anlayınca işin doğrusu bizde fazla üstelememiştik.

Hacı abinin cenazesini kaldırdıktan sonra “kimi kimsesi yokmudur” diye araştırırken bir amca oğlu olduğunu öğrendik, Selam kelam faslından sonra Hacı Abi ile ilgili soruları sorunca Amcaoğlu bize “-Mutsuz bir evlilik yaptı, evlendikten 5 yıl sonra eşinden ayrıldı, hanımı daha sonra bu bölgeden uzaklara gitti, başka bir evlilik yaptı, Evlilikten doğan iki çocuğu da o günden sonra babaları ile bir kez olsun görüşmediler, bugün cenazeye bile gelmediler, Amcaoğlu bu yüzden kahır çekerek bir hayat yaşıyordu, Sizden başka da dostu-arkadaşı sanıyorum yoktu, Hayatındaki olumsuzluklar yüzünden hep “Cehennem hayatı yaşadığını” söylerdi” dediğinde bize verdiği cevabı da o an anlamış olduk.

O zamandan sonra bu “Yanmak” ifadesi hayatımızın her anında bizimle birlikte yürüdü, Mesleğimiz gazetecilik olunca insanları ve insanların yaşadığı hayatları daha bir derinlemesine incelemek gibi bir görev edindik, Kimsenin konuşmaya tenezzül etmediği, pek çok insanın selam bile vermekten imtina ettiği yüzlerce binlerce yaşadığı hayattan zevk almayan, kendisini dışlanmış hayatlardan hikayeler dinledik, Onların nasıl bir mutsuzlukla karşı karşıya kaldıklarını anlamaya çalıştık.

Dikkat ediyoruz, son yıllarda çevremize baktığımızda “Ben yandım” diye feveran eden mutsuz insan sayısı olabildiğince çoğalıyor, Değişen hayata ayak uyduramayan, Hayal etiği işi kuramayan, istediği evliliği yapamayan, Siyasette, ticarette,Eğitim hayatında başarılı olamayan milyonlarca insan “Ben yanmışım” diyerek acılar içerisinde kıvranmaya devam ediyor.

Anladığımız o ki yaşadığımız bu hayat insanları mutsuz ediyor, Dünyaya bir şekilde gelmeyi başarabilmiş insan oğlu mutlu bir çocukluk dönemi geçiremiyor, Daha çok ekonomik nedenler dolayısı ile başlayan aile içi şiddet evde yaşayan çocuğu büyüdüğünde ya toplumun başına bela bir fert olarak çıkartıyor yada toplumdan tamamen dışlanmış kitlelere bir üye daha veriyor.

İnsanımızı mutlu edecek, Genel manada “yanmak” şeklinde ifade edilen zorluklardan her ferdimizi kurtaracak, onları topluma faydalı bireyler haline getirecek programlar ne zaman hayata geçirilecek,işin doğrusu bizde bilmiyoruz ve umudumuz her geçen gün biraz daha azalıyor.

Allah katında ismi “Eşref-i Mahlukat” yani “Yaratılan canlıların en şereflisi” olarak tanımlanan insanı yaşadığı zaman boyunca yanmaktan kurtaracak, Bedenini de ruhunu da koruyacak, onu ve onunla birlikte yaşayanları mutlu kılacak bir dünya özlemi ile yanıp tutuşuyoruz.

Ancak her geçen gün mutsuz ve gelecekten umutsuz birey sayısının sürekli arttığını görünce de kendi kendimize hayıflanmaktan ve “-bu kadar mutsuz insanın bulunduğu ve sürekli “biz yandık” dedikleri bir dünyada bizim mutlu olmak gibi bir hakkımız varmıdır.?” Sorusunu da kendimize inanın her geçen gün biraz daha fazla soruyoruz.

Yanmak kötü bir olay, hele hele insanın içinin yanması daha da kötü, Temennimiz herkesi kül haline getiren bu yangınların bir anca söndürülmesi.

Son Güncelleme: 01.05.2020 00:26
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37