Denis Diderot’un "İnsan, Hayatının dörtte üçünü yapamayacağı şeyleri istemekle geçirir" şeklindeki ifadesini duyunca ister istemez bundan önce yaşadığımız yılların hesabını yapmaya, çok istediğimiz halde taleplerimize neden kavuşamadığımızı da merak etmeye başladık.

'Acaba meseleye hangi taraftan giriş yapsak' diye düşünürken Avrupa'nın bir ülkesinde bütün dünyanın tanıdığı bir kurumda üst düzey yöneticilik yapan bir akrabamız telefonda bize “Beyefendi şu an Almanya’dan, Avusturya’ya geçiyorum, önceleri sınır geçişlerinde ilgili ülkenin güvenlik güçleri kimliklerimize baktıktan sonra giriş izni veriyorlardı son dönemde araçlarımızın önüne OGS yada HGS gibi bir cihaz taktırdık, bu cihaz sayesinde paralı yoldan yada bir köprüden geçer gibi hiç durmadan geçiyoruz, istersen bunu da yaz” dediğinde “Aşağı yukarı bizimde yaşamak istediğimiz hayatın bir parçası da zaten bu şekildeydi” cevabını verdik.

Şimdi yukarıda ki bilgilendirmeyi okuduğunuzda 'Ne alaka ?' dediğinizi duyar gibi oluyoruz ancak sadece Ülkeler arasındaki bu tür geçişler bile bizim ne isteyip istemediğimizden çok yaşanılması gereken hayat standardını da aslında ortaya çıkartıyor.

Mesela biz bundan yıllar önce akan yolların üzerine inşa edilen üst geçitlerin merdivenlerinin “yürüyen merdiven” olmasını isterdik, Bu isteğimizin yıllar içerisinde hayata geçirildiğini görünce bu seferde “keşke yürüyen merdivenlerin belli bir kısmı engelli vatandaşlarımızın üst geçitlerden geçişlerini kolaylaştıracak bir noktaya getirilse” talebimizi seslendirmeye başladık.

Bundan çok uzun yıllar önce şehir içi yada şehirler arası seyahatler için kullandığımız araçlar içerisinde sigara yasağı olmadığından otobüsten, trenden, Vapurdan indiğimizde sanki bir sanayi kuruluşundan dışarı çıkmışçasına sigara dumanından perişan bir vaziyette dolaşır durur, saatlerce kendimize gelemezdik.

Sonraları anlatmaya çalıştığımız alanlar başta olmak üzere pek çok bölge “Dumansız hava sahası” haline getirildi, Bu durum vatandaşın hoşuna gidince de “dumansız hava sahasının “ alanı her geçen gün daha fazla genişletilmiş oldu.

Mesela toplu taşıma araçlarında kapasite 20 kişi iken 40 kişinin bindiği olurdu( Şu sıralar yine o günlere döndüğümüzü üzülerek te olsa görüyoruz) bir ara “Hiçbir toplu taşıma aracı ayakta yolcu almayacak” şeklinde kural konulmuş ve bu kural işin doğrusu bizim çok hoşumuza gitmişti.

Mesela biz yaşadığımız zaman zarfında hiçbir vatandaşımızın yollara tükürmesini balgam çıkarmasını istemeyiz, Özellikle piknik sonrası çöplerin gelişigüzel ortalığa saçılmasını hiç ama hiç sağlıklı bulmayız, Büyük yada küçük çaplı ama can kaybının yada yaralanmaların olmadığı trafik kazalarından sonra “Sen benim kim olduğumu biliyormusun.?” şeklinde diye başlayan kavgaların olmasını hiç kabullenemeyiz.

Mesela biz artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan “ sıra kuyruklarını” oldum olası kabullenemeyiz, Teknolojinin bu kadar ileriye gittiği bir dünyada en azından emeklilerin yazın sıcağında kışın ayazında maaş kuyrukları sırasında fenalaşmalarını hiçbir şekilde uygun görmeyiz.

Çocuklarımızın hayata atıldıkları Eğitim kurumlarındaki sınıfların bilemediniz 22 kişi olmasını bundan sonraki sayı kaç olursa olsun eğitimi baltalayacağını biliriz, bir ara iyi giden bu süreç sonunda habire değişen Milli eğitim bakanlarının artık bu derde derman olamadıklarını bu yüzden de şu sıralar sınıfların yine 55-60 kişi olmasını asla kabullenemiyoruz.

82 Milyon nüfuslu hemde son derece genç bir nüfusun olduğu Türkiye’de  sporun özellikle de Futbolun bu kadar geri kalmasını, Süper lig maçlarında istiklal marşımızın söylendiği anlarda sahaya 11 yabancı futbolcu ile çıkılmasını bunun akabinde de spor kulüplerimizin alt yapıdan futbolcu çıkaramamalarını anlayabilmiş değiliz ve bunu da kabullenemiyoruz.

Hayatımızı olumsuz yönde etkileyen çok istediğimiz halde bir türlü başaramadığımız ve hayata geçirilmesi de son derece kolay olan bu taleplerin neden bizi sarıp sarmaladığını da bu yaşımıza gelmemize, epey kafa yormamıza rağmen anlayabilmiş değiliz.

Teknolojiyi ülkemize getirecek paramız olmayabilir, Vatandaşımızın daha iyi bir hayat sürmesi adına siyasetçilerimiz daldıkları derin uykudan da uyanamamış olabilirler, yine siyasetçilerimiz varlıklarını kendi başarılarından çok karşısındakinin başarısızlığının üzerine bina etmişte olabilirler.

Ancak insanımızın yola tükürmesini, Trafikte kurallara uymasını, birbirleri ile durduk yerde kavga etmelerini sağlayacak koşulların oluşması için paradan puldan çok eğitimin ön plana çıkması gerektiğini  anlamak için bu kadar yıl beklemenin de akıl karı olmadığını düşünüyoruz.

Meseleye bu açıdan bakıldığında hayatımızın dörtte üçünün yapamayacağımız şeyleri istemekle geçirdiğimiz düşünülebilir ki bizimde buna asla itirazımız olamaz.

Bütün meselenin iyi insan olmaktan geçtiğini, iyi insan olmak içinde iyi eğitim almanın şart olduğunu, insanı insan yapan değerlerden uzak kalmamız gerektiğini öğrendiğimiz gün bizde Avrupa ülkelerinde yaşayan insanlar gibi bir standart yakalayacağımızı düşünüyoruz.

Eğer bu beklentiler bizi yazımızın başındaki “İnsan, Hayatının dörtte üçünü yapamayacağı şeyleri istemekle geçirir." İfadesine getiriyorsa biz bu beklentilerinizin hayata geçirilmesi adına hayatımızın dörtte üçünü hatta tamamını harcamaktan asla geri durmayacağız.

Yeter ki bizden sonraki nesiller rahat etsin..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37