İnsan belli bir yaşa geldikten sonra sağlığına, yaşam tarzına, insan ilişkilerine, dostluğa, arkadaşlığa daha değişik bir pencereden bakma ihtiyacı hissediyor.  
Rahatına biraz daha fazla özen göstermekle başlayan bu yeni süreçte bundan sonra kalan hayatının en azından bundan önceki günlerden daha iyi olması için azami çaba sarf ediyor.
Bizim memlekette oldum olası sorun çok. Sabah evden çıktığımız andan itibaren, hayatımızı zorlaştıran engelleri aşmaktan perişan bir vaziyette eve dönebilmeyi başaranların kendisini mutlu hissettiği bir memlekette yaşıyoruz.
Her ne kadar yüzümüzü Avrupa’ya dönmüş olsak da bir türlü çözemediğimiz sorunlar dolayısı ile halen daha Ortadoğu insanı olarak bilindiğimiz bir coğrafyada sorunlar içerisinde boğuşup duruyoruz.
Geçtiğimiz günlerde televizyonda güzel bir Fransız filmi seyrettik. Filmde Londra’da ikamet eden ve Paris’te babasının ölümü ile kendisine miras kalan devasa büyüklükteki evi satmak için gelen bir vatandaş ile o evde kiracı olarak bulunan yaşlı bir bayan ve bir emlakçı arasında yaşanan diyalog, nasıl bir dünyada yaşadığımızın ve bizim için son derece zor olarak görünen hayat standartlarının Avrupalılar için ne denli kolaylaştığına şahit olduk.
Londra’da ikamet eden ve babasından miras kalan evi satmak için Paris’e gelen Fransız "Benim evimi kaç paraya satın alırsınız ?" diye soruyor. Emlakçı "Bayım sizin evinizi hemen 9 milyon Euro’ya satabilirim” dediğinde vatandaş "Ben bu bina için 12 Milyon Euro istiyorum, eğer bu evi 9 milyon Euro’ya satarsam Zürich’te yaşayabilirim ama 12 milyon Euro’ya satabildiğim takdirde ABD’nin New York kentinde daha keyifli bir hayat sürebilirim” şeklinde cevap veriyor.
Burada pek çok okuyucumuzun da anlayabileceği gibi bizim derdimiz Avrupa’nın ya da ABD’nin herhangi bir şehrinde yaşama özlemi değildir. Fransız olduğu halde İngiltere’de yaşayan ve evi satmak için ikamet ettiği Paris’e gelen bir vatandaşın kendisine yaşam alanı olarak Avrupa, ABD ya da dünyanın başka bir ülkesini kendisine hedef olarak seçiyor ve ekonomik durumu elverdiği kadar da o ülkelerde yaşama şansını buluyor.
Avrupa’da pek çok ülke bulunmasına rağmen çatı olarak kabul edilen AB şemsiyesi altında gelişmesini tamamlamış ve amacı sadece vatandaşlarının hayat standardını yükseltmek olan ülkelerin bulunduğu bir coğrafyada, sınırların kaldırılmasının insan hayatını ne denli rahatlattığına da seyrettiğimiz sinema filmi çok iyi bir örnek oldu.
Avrupa’da sınırlar kaldırılmış ve AB üyesi ülkelerin tamamında tek para birimine geçilmişken bizim henüz oturtamadığımız eksik demokrasi yüzünden çektiğimiz sıkıntılar nedeni ile nüfusunun yüzde 95’inin mutsuz olduğu bir memlekette yaşıyoruz.
Türkiye’de ekonomik olarak son derece güçlü insanlar ve aileler var ancak yıllar yılı özlemini duyduğumuz AB’ye giriş yolunda gerekli mesafeyi alamadığımızdan olsa gerek özellikle vize konusunda çıkartılan zorluklar yüzünden dolaşımı tam olarak hayata geçiremiyoruz.
Gelişmesini tam olarak tamamlamış ülkelerde yaşayan insanların hayat standartları da o ölçüde yukarı çıktığından vatandaş için yaşayacağı ülkenin neresi olduğu pek fazla bir önem arz etmiyor. Ülkeler arasında dil birliği olmasa bile aşağı yukarı aynı kültür ile yoğrulmuş Avrupa insanı için kendi ülkesi ya da başka bir ülke olması fark etmiyor.
İşbaşına gelen hükümetlerin bilindiği gibi birinci görevi memleketin sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlara rahat bir hayat sunmaktır. Daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha fazla şeffaflık olarak başlayan ve devam eden gereklilikleri sağlayan ülke yöneticilerinin iş başında olduğu ülkelerde hayat daha da kolay olarak devam ediyor.
Türkiye gibi hemen her 10 yılda bir askeri darbelere maruz kalan bir ülkede demokrasinin yerleşmesi de ister istemez vakit alıyor. Savaşlardan arınmış, iç çekişmelerden kurtulmuş, siyaseti kendileri için değil de millet için yapan yöneticilerin iş başında bulunduğu bir model ile bizim de AB ülkeleri seviyesine çıkmamız ihtimal dahilinde olabilir.
Özellikle 15 Temmuz sonrası vatandaşların siyasetin, daha da önemlisi mevcut iktidarın arkasında ne denli sağlam durduğu, daha fazla demokrasi adına canı pahasına tankların altına yattığı gerçeği de göz önüne alındığında, iktidarların da bu vatandaşların hayatını kolaylaştıracak hizmetler yapması gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye normalleşmeye çalıştıkça hem içeriden hem de dışarıdan engellenmeye çalışılıyor. Bu durum bundan 50 yıl önce de vardı, bugün de var, bundan sonra da olacak. Bu tür engellemelerden ve müdahalelerden kurtuluş imkanı olmadığına göre bize düşen vatandaşa daha fazla güvenmek sonra da yukarıda örneğini verdiğimiz sınırları olmayan ülkeler kategorisine girebilmek için daha fazla çaba göstermek gerekmektedir.
Zira Türk milleti bütün bu yazdıklarımızı fazlası ile hak etmektedir.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37