Şimdilerde ismi akıllı olan cep telefonları sayesinde artık hiç kimsenin eşe-dosta-amcaya-dayıya-halaya-teyzeye ihtiyacı kalmadı. İsterse iki kişi isterse iki yüz kişinin bir arada olduğu platformda bulduğu ilk fırsatta cep telefonunu eline alan herkes yanındakiler ile irtibatı koparıyor, kendi yalnızlığı ile baş başa kalıyor.
Her geçen gün biraz daha fazla yalnızlaştığımız bir dünyada en yakın dostlarımız ile aramıza ördüğümüz duvarlar vesilesi ile herkesten uzak, bir o kadar da mutsuz bir dünyanın kapısından girmekte olduğumuz gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.
Son bir kaç gündür herkesin dilinde müthiş bir 'Duvarları yıkmak, Köprüler kurmak' ifadesi dolaşıyor. 
Siyasetçiler tarafından hayatımıza sokulmasına rağmen onların söylediklerine ne kadar sadık olup olmadıkları bir tarafa daha çok karşı taraf ile iletişim anlamına gelen 'Duvarları yıkmak, köprüler kurmak' ifadesinin hayata geçmesi her inan gibi bizimde en büyük dileğimiz.
Türkiye çok uzun yıllar önce maalesef iletişim dilini kaybetti. Eskiden birbirlerini anlamasalar bile en azından dinleyen ya da nezaketen dinliyor gibi davranan kitlelerin yavaş yavaş hayatımızdan çıkmaları ile birlikte orta yerde birbirini dinlemeyen, anlamayan, saygı duymayan bir insan topluluğu kaldı.
Dikkat edin haber kanallarında var olan açık oturum programlarında katılımcı kaç kişi ise bir an da tamamı konuşmaya başlıyor. Katılımcılar karşısında bulunanların ne dediğine asla kulak asmadan daha önce ezberlediklerini sanki savaş meydanındaymışlar gibi kulakları sağır eder bir şekilde haykırıp duruyorlar.
Spor programlarında mensup oldukları spor kulübünün herhangi bir yöneticisi ya da sporcusu yanlış yapmış olsa bile yapılanın yanlış olduğunu bile bile o yanlışı doğru olarak anlatma uğruna stüdyoyu birbirine katmaktan büyük zevk alan bir yapı ortaya çıktı.
Vatandaşın birbirinin dinlememesi buna bağlı olarak da anlamaması ister istemez her iki tarafında birbiri arasında kurulması gereken köprülerin atılmasına ve duvarların örülmesine vesile oluyor.
Türkçemizde 'Gönül köprüsü' şeklinde çok güzel bir ifade vardır. Rahmetli Neşet Ertaş ‘Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez’ diyor. Vatandaşımıza 'Gönül Köprüsü nedir ya da kalpten kalbe giden yol ne demektir?' şeklinde bir soru yöneltseniz net bir cevap alamazsınız ancak işin içerisinde gönül girince size anında yüzlerce binlerce örnek verilecektir.
Biz bu yüzden son dönemlerde çok fazla kullanılan 'Duvarları yıkmak- köprüleri kurmak' ifadesini çok önemsiyoruz. İnsanımızın birbirlerine karşı kapattıkları köprülerin bir an önce açılması adına atılması gereken çok küçük adımlar varken, sırf siyaset uğruna bu adımların atılamaması da bizi derinden yaralıyor.
Gönül köprüsü ya da gönül kazanmak denilince aklımıza Anadolu Alperenleri geliyor. Anadolu’nun Türkleşmesi’nden en önemli isim hiç kuşkusuz Ahmet Yesevi’dir. O, Hacı Bektaş Veli’yi, Sarı Saltuk’u, Geyikli Baba’yı, Abdal Musa ve Horoz Dede gibi müritlerini bellerine tahta kılıçlar asarak Anadolu’ya göndermiştir.
Hacı Bektaş Veli bu hareketin öncülerindendir. Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı dönemde Türkmen topluluklarında başlıca iki insan tipi hâkimdir: Gazi ve veli tipi. Bunlardan birinci gruba girenler ülkeler fethetmişler, ikinci gruptakiler ise, alınan ülkelere yerleşmeyi, yerleşik bir toplum meydana getirmeyi başarmışlardır.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Alperenlerin nasıl çalıştığını ve onlara Ahmet Yesevi’nin verdiği öğüdü şöyle anlatıyor: 
Ahmet Yesevi, Anadolu’ya gönderdiği alp erenlere iman, Kur’an, hak, hukuk, adalet, usul, erkan, edep, cihat, vatan sevgisi tavsiye ediyor. Anadolu’ya gelen alp erenler bütün bu güzellikler yumağı ile geldiler.
Ahmet Yesevi dervişleri Anadolu’da yeni bir kimlik ve davranış ortaya koymuşlar, kimseye el açmamışlar, el emeği ile geçinmişler, toprağa, devlete, vatana, bağlı kalmışlar, farklı dinlere saygılı davranmışlar, disiplinli ve çalışkan olmuşlar, vakıflar kurarak muhtaç insanlara yardımda bulunmuşlar, herkese yardım eli uzatmışlar, birlik ve beraberliğin sağlanmasına öncü olmuşlar, direnme ve dayanma gücünü artırmışlar, hülasa örnek insan olmuşlar. Bu insani davranışlardan dolayı Anadolu’nun en ücra yerlerine dahi islamı taşımışlardır.
Moğol zulmünden kaçarak Anadolu’ya gelenler arasında Fahreddün Iraki, Necmeddini Daye, Evhadüddüni Kirvani, Sadreddin Konevi, Ahi Evren, Bahadeedin Veled de bulunmaktaydı. Anadolu bu isimler sayesinde din, dil, kültür, edebiyat yönünden çok önemli gelişmeler gösterdi. Fetihlerin ilk yıllarında Anadolu’ya yönelen Ahmet Yesevi’nin talebeleri ordulardan önce halkın arasına karışmış onların gönüllerini İslam’a ve Türklüğe ısındırmıştır.
Dün Anadolu alp erenlerinin kurduğu köprüler insanımız arasındaki duvarların yıkılmasına vesile olmuştu. Bugün karşı karşıya kaldığımız sıkıntılar köprülerin yıkılıp araya aşılması mümkün olmayan duvarların örülmüş olmasından kaynaklanmaktadır.
Dışarıya karşı birlik olabilmek adına önce içimizdeki ayrılıkları gidermek, artık kapanmış olan kalp gözümüzün tekrar açılmasına vesile olmak, bunun için de tez zamanda duvarları yıkıp, köprüleri kurmaktan başka hiçbir çaremiz yoktur.
Vakit çok geç olmadan..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37