Şehir ve kültür kavramları aslında birbirini tamamlayan, birbirini besleyen ve yaşatan özellikleri içerir. Şehirli, sanata, estetiğe, kitap okumaya, yazmaya, kültürlü olmaya önem verir.

Bir şehre bakarak içinde yaşayan insanların, eğitim seviyesini, kültürel dokusunu, sosyal ekonomik ilişkilerini, inancını, medeniyetle irtibatını rahatlıkla anlayabiliriz. Bu anlamda şehirler, geçmişle gelecek arasında köprü vazifesini gören tarihsel ve kültürel mirasın birer sentezidir.

Büyük ve medeni milletler, kendi kültürel kimliklerini, şehrin her taşına, her mimari eserine, her insanına adeta birer nakkaş disiplini ile özenle işlerler. 

O halde medeni olmanın birinci ve en önemli kuralı milli olmak ve kendi kültürel kimliğiyle barışık olmadan geçer. 

Dünyaya verebileceğiniz, dünyaya sunabileceğiniz size ait bir tat, size ait bir koku, size ait bir renk, size ait bir mimari eser, sizi anlatan müziğiniz, alışkanlıklarınız, geleneğiniz göreneğiniz, örfünüz âdetiniz yoksa zaten siz diye bir milletten, bir toplumdan bahsetmek mümkün değildir.

Kendi inanç temellerinden koparılan, kültürel değerleri ile bağları kesilen, kültürel yozlaşmaya uğrayan, bir başka ülkenin ve milletin adeta bir kopyası haline gelen toplumlar, zamanla kimliklerini kaybeder ve birer sömürge ülkesi haline gelirler.

Kültürel değerlerimizin nesilden nesile, kuşaktan kuşağa aktarılması bir yandan milletimizin varlığını ve kimliğini korunması ve yaşatılması için, diğer yandan dünyanın ve insanlığın ortak mirasının kaybolup yok olmaması için gereklidir. 

Bu anlamda şehirler ve şehirlere istikamet çizen, yöneten yani yerel yönetimler ve yöneticilerinin sorumluluğunun büyüklüğü ortaya çıkıyor. 

Şehir ve kültür kavramlarının millet olma vasfı ile yaşamsal bağını kuramayan yöneticilerin yönetiminde,  kimliği korunan şehirler yerine, birbirine benzeyen, birbirinin kopyası olan şehirler ve kültürel yozlaşma aynı anda kapımızı çalmaktadır. 

Bir yandan reklam, algı yönetimi, medya, sinema ve müzik endüstrisinin desteği ile insanların, toplumların, birbirlerinden kültürel farklılıklarının ortadan kaldırılması diğer yandan belirli kalıplar içerisinde aynı tarz yaşam modeli dayatılmaktadır. 

Giyim kültüründen, beslenme kültürüne, müzik kültüründen eğlence kültürüne, hayatın her alanında bu kültürel yozlaşmanın topluma süslenerek, ambalajlanarak sunulduğunu görebiliyoruz. 

Bu konuda en üzücü olan, üstünde yerel ve milli olması gereken adı üstünde yerel yöneticilerin popülizm uğruna, bu kültürel yozlaşmaya, kültür kıyımına alet olması ve dolaylı olarak teşvik etmeleridir.

Bugün yerel yönetimlerin bütçelerinin yaklaşık %30'u kültür ve sosyal faaliyetleri desteklemek için ayrılıyor. Bazı belediyelerde bu oranın çok çok üzerinde bir bütçe ayrıldığı her yılsonunda açıklanan faaliyet raporları ve kesin hesaplarında görülüyor. 

Ancak bu toplumdan, topluma hizmet etmek amacı için toplanan ve kültürel ve sosyal faaliyetlere ayrılan bütçenin, tam olarak toplumun kültürel değerlerini, inanç değerlerini, moral değerlerini nesilden nesile aktarmak, tanıtmak ve sevdirmek için harcandığını söyleyemeyiz. 

Bu kaynaklar bazen, şahsı ikballerini, milletin bekasının, milletin kültürel değerlerinin önüne koyan yerel yöneticilerin elinde, kültürel tahribata, kimlik bunalımına, yeni yetişen nesillerin kendi öz kültüründen ve değerlerinden koparılmasına hizmet etmektedir. 

Popülizm hastalığına yakalanmış yerel yöneticiler, kültürel ve sosyal faaliyetlerden anladıkları, kendi yerel ve milli kültürüne yabancı, kültürel kaygılardan uzaklaşmış, büyük kalabalıkları bir araya toplayabilen, popüler kültürün müzik ayağını oluşturan medyanın pazarladığı kişilere milyonlarca lirayla, kendini alkışlatmak ve egosunu tatmin etmek olarak açıklayabiliriz. 

Acaba milli kültür, millî şuur kavramlarını özümseyememiş yerel yöneticilere, çok masumane olarak izah edecekleri bu kültürel faaliyetleri ile, bir toplumu kendi paraları ile kültürel yozlaşmaya, kültürel yok oluşa tabi tuttuklarını nasıl izah edeceğiz. 

Kendi elleri ile destekleyip büyüttükleri, bu şak şak kültürü ile, bu popülist kültür ile, popülist müzik ile bir toplumun düşünme sistemlerinin kontrol altına alındığını, bu algı operasyonları ile kişilerin zihin dünyalarının işgal edildiğini nasıl anlatacağız. 

Milletlerin, kendi örf ve adetleri ile, kültürel kimlikleri ile, tarihin sinesindeki şanlı yerlerini aldıklarını nasıl öğreneceğiz ve öğreteceğiz. Şehirlerimizi, zihinlerimizi, kültürel yozlaşmadan nasıl koruyacağız.

İşyerlerimizin adını, yabancı dilin işgalinden nasıl kurtaracağız, göğe meydan okuyan ruhsuz binaları kimliksiz isimlerinden nasıl temizleyeceğiz. 

Biz ne zaman gerçek anlamda Medineli medeni olacağız ? 


Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37