Hepimiz biliyoruz ki Türkiye Darbelerden çok çekmiş ve darbecilerden de “İllallah “ demiş bir ülke, Normal şartlarda Ülkeyi siyasetçilerin yönetmesi gerekirken kendi kafalarına göre “Durumdan vazife çıkartan” darbeciler bir anda ülkenin altını üstüne getiriyor ve halkı da büyük acılar içerisinde bırakıyorlar.
Türkiye 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan Askeri darbe sonrasında bütün dünyada “Ülkesinin başbakanını ve bakanlarını idam sehpasına gönderen Devlet” olarak anılmaya başladı, Seçim ile iş başına gelen bir siyasi partinin çıkardığı Başbakan ve Bakanlarının asılmasını o gün bu gündür dünyaya anlatamamanın ezikliğini millet olarak yaşayıp gidiyoruz.
1960 İhtilali sonrası Sağcı Başbakan asan sistem 1974 yılından sonra bu kez de Solcu kimlikleri ile bilinen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarımı idam sehpasına göndermekten imtina etmedi, Bu memleketin sağcısını da solcusunu da idam sehpasına gönderen Emperyalist güçlerin yaptıkları kötülükler tamamlanmamış olacak ki Türkiye adım adım 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar getirildi.
12 Eylül 1980 ihtilalinin Türk milletine maddi-manevi ne kadar büyük kayıplar yaşattığının bilançosu bugün bile tam anlamı ile hesaplanabilmiş değil, 12 Eylül 1980 tarihinde başlatılan darbe girişimi ile sağcı-solcu-dinci-ateist demeden zindanlara doldurulan bu milletin fertleri yıllar yılı hücrelerde çok büyük acılar ile karşı karşıya kaldılar.
12 Eylül 1980 ihtilali ile aslında Türk milletinin bir ferdinin diğer ile asla bir sıkıntısı olmadığını bu memleketi sağcısının da solcusunun da vatansever olduğu İhtilali yapan Beşli Cuntanın lideri Kenan Evren’in “Kimsenin gözünün yaşına bakmayın dengeleri oturtmak için bir sağdan birde soldan asın” talimatı ile çok net bir şekilde açıklığa kavuşuyordu.
12 Eylül ihtilalinin o toz duman günlerinde vatandaş “ Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu asıldı, tam karşıt görüşteki Erdal Eren’in de yaşı mahkeme kararı ile büyütüldükten sonra idam sehpasına gönderildi, bu nasıl bir anlayıştır ki karşıt iki görüşü de kendisine tehlike sanıyor.?” sorusunu ve sorusunun cevabını o gün bu gündür bir türlü tartışamadı.
Biz sürekli “Darbe İnsanlık suçudur, Darbecilerde halk düşmanıdır” fikrini savunuyor ve bu fikrimizde ısrar ediyoruz, Seçimle iş başına gelen bir iktidarın iş başından götürülmesi yine milletin oyları ile olmalıdır, bunun dışındaki “Ama-lakin-fakat” ile başlayan hiç bir ifadeyi kabul etmiyor, bu ifadeleri kullananları insan sınıfına bile koymuyoruz.
Darbelerden arınmış, Sadece kendisinin ve kendisinden sonra gelecek nesillerin daha rahat bir hayat yaşaması adına kafa yoran siyasetçilerin bulunduğu bir ülkede yaşamak öteden beri bütün Türk halkının ortak amacıdır, ancak her 10 yılda bir gerçekleşen darbeler yüzünden bir türlü özlediğimiz hayat standartlarına kavuşamamanın sıkıntılarını yaşıyoruz.
15 Temmuz gecesinden itibaren Türkiye FETÖ terör örgütünün kalıntılarını ortadan kaldırmaya çalışıyor, daha bir yıl öncesine kadar Türkiye’nin mücadele ettiği PKK terör örgütü ile birlikte bugün FETÖ ile mücadeleye de girişilmiş durumda.
Partilerimizin daha demokratik şartlarda siyaset yapabilmeleri için Darbelerden, terörden ve her türlü terör örgütlerinden arındırılmış bir ülkeye ihtiyaç vardır, Siyaset yapanlarında bu bilinç içerisinde hareket etmeleri ve terör ile mücadeleyi partiler üstü bir hadise olarak görmeleri gerekiyor.
Türk insanı gelişen teknoloji ve iletişim araçları sayesinde dünyada olup bitenleri anında öğrenme imkanı yakalıyor, Avrupa ülkelerinde yaşayan insanlar gibi güzel bir hayat sürmek istiyor, bizim daha huzurlu bir hayat sürmemizi sınırlarımız dışındaki ülkelerin pek isteyeceklerinden emin değiliz, dolayısı ile istediğimiz hayatı elde edebilmek adına şimdikinden daha fazla gayret sarf etmek gerektiğine inanıyoruz.
Sivilleşme adına bu zamana kadar atılan adımların bundan sonra da daha seri bir şekilde atılması gerekiyor, siyasi partileri birinci derecede ilgilendiren siyasi partiler kanununun değiştirilmesi, Milletimizin daha rahat bir hayat sürebilmesi için gerekli kanunların TBMM’den bir an önce çıkartılması ile başlayacak olan süreç daha güzel günlerin habercisi olacaktır.
Türk insanı her türlü güzelliği hak ediyor, Ankara’daki siyasetçileri de bu milleti daha rahat yaşatmak adına son derece samimi bir şekilde çalıştıklarına inanıyoruz, ancak bütün bu olumlu hizmetleri hayata geçirebilmek adına Türkiye’nin artık “Darbe korkusu olmadan” yaşamaya alışması gerekiyor.
Gerisi Devlet-Millet işbirliğine ve bu iş birlikten çıkacak olan sinerjiye kalmıştır.