Geçtiğimiz hafta Kocaeli genelindeki bir belediyede uzun yıllardır görevini başarı ile yapan bir bürokrata “Belediye başkanı ile aranız nasıl” diye sorduğumuz da, “Yüksel bey yeni seçilen belediye başkanı daha koltuğa oturduğu ilk günden itibaren, kendisinden önce bulunduğu makama ne bir belediye başkanı geldiğine inanıyor, ne de bir hizmet yapıldığına.
Koltuğuna yaslanan belediye başkanı belediyedeki bürokratların da hiçbir işe yaramadığını düşünüyor ancak aradan birkaç ay geçince işlerin hiçte öyle olmadığını kendisinden önce de belediye başkanlarının hizmet yaptığını ve Belediyelerde işini iyi bilen son derece düzgün bürokratların bulunduğunun farkına varıyor sonrada o belediye başkanı zaten mevcut olan kural ve kaidelerin üzerine bir şeyler koyarak görevine devam ediyor, Zaten her şey belli kurallar ile idare ediliyor, Kuralların dışına çıktığınızda hem kendinizi hem de başında bulunduğunuz kurumu zora sokuyorsunuz” şeklinde muhteşem bir cevap vermişti.
Koltuğuna yaslanan belediye başkanı belediyedeki bürokratların da hiçbir işe yaramadığını düşünüyor ancak aradan birkaç ay geçince işlerin hiçte öyle olmadığını kendisinden önce de belediye başkanlarının hizmet yaptığını ve Belediyelerde işini iyi bilen son derece düzgün bürokratların bulunduğunun farkına varıyor sonrada o belediye başkanı zaten mevcut olan kural ve kaidelerin üzerine bir şeyler koyarak görevine devam ediyor, Zaten her şey belli kurallar ile idare ediliyor, Kuralların dışına çıktığınızda hem kendinizi hem de başında bulunduğunuz kurumu zora sokuyorsunuz” şeklinde muhteşem bir cevap vermişti.
Buradan konuyu Türkiye İsrail ilişkilerine getireceğiz, Türkiye’de çok partili siyasal hayata geçildi geçileli pek çok dünya görüşüne sahip hükümetler kuruldu, Vatandaşın dilek ve temennilerini yerine getiremeyen partiler bir dönem sonra yerini başka bir siyasal görüşe bıraktı ve bu durum yıllar yılı sürüp gitti, bundan sonra da bu sistem dünya durdukça sürüp gidecek.
İş başına gelen hükümetin başındaki Başbakan diğer bakanlıklardaki faaliyetleri tamamlayıp Dış işleri bakanlığına yüzünü döndüğünde ilk olarak milletler arası ilişkilerde daima söylenen; Devletlerin ebedî dostları ve düşmanları yoktur… Karşılıklı menfaatleri vardır. Devletin millî menfaati neyi gerektiriyorsa doğru politika odur.” İlkesini görür ve dış politikayı da bu gerçeklik üzerine inşa eder.
03 Kasım 2002 tarihinde İktidara gelen AK Parti o günlerde belki de biraz aceleci davranarak İç politikada kaşındığı zaman anında prim yapacak İsrail düşmanlığını hayata geçirmeye yönelik siyaseti sahaya sürdü ve o siyaset Davos’ta dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “One Minute” çıkışı ile en üst noktaya kadar taşındı.
Şu an Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Recep Tayyip Erdoğan acaba “One Minute” çıkışını bugün yaparmıydı..? şeklindeki bir soruya nasıl cevap verileceğini bilmiyoruz ancak aradan geçen bunca yıldan sonra içerisinde bulunduğumuz günlerde İsrail ile olan yakınlaşmada kullanılan tek argüman olan “İsrail Mavi Marmara da öldürdüğü vatandaşlarımız için 20 milyon dolar tazminat ödeyecek” gibi “içimizi acıtan” bir sebebin arkasına sığınmanın nasıl bir siyaset olduğunu da halen anlayabilmiş değiliz.
Türkiye’nin pek çok sorunu var, kendimizin rahatı için sınırlarımız etrafındaki komşu ülkeler il eiyi geçinmenin son derece akıllı bir siyaset olduğu gerçeği ile yaşamak dururken Filistin konusu üzerinden dünya ile karşı karşıya gelmenin en sonunda da bu coğrafyada yalnız başımıza kalmanın nasıl zor bir durum olduğunu da sanıyoruz belli bir kesim anlayabiliyordur.
İsrail İle başlayan sıkıntılar sonrasında başta ABD ve İngiltere olmak üzere İsrail ile iyi geçinmek zorunda kalan ülkelerin bize karşı olan tutumları bizim zararımıza doğru değişmeye başlayınca Ortadoğu’da mutlak üstünlüğü bulunan bu ülkelerin dengeleri değiştirmek adına attığı adımlar da bizim canımızı yakan bir siyasetin egemen olmasını gerektirdi.
Suriye ile olan kavgada başarısız olmamız, yine iç politikaya dönük olarak Rusya uçağının düşürülmesi ABD’nin Suriye konusunda Türkiye’yi yalnız bırakması, “Bir ay bile dayanamaz” denilen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın tekrar eski gücüne kavuşması gibi bizi bir sürü sorunlar içerisinde bırakan gelişmeler dikkat edilirse hep İsrail ile olan kavgamız sonunda bizi hırpalamaya başladı.
Geldiğimiz noktada bizim güvendiğimiz ancak ABD’den habersiz tek bir adım atamayan Arap ülkelerinin bir tamamı da bize sırt çevirince başta PKK olmak üzere pek çok terör örgütü ile yaptığımız mücadelede İsrail’den aldığımız teknoloji de gelmeyince Türkiye “One Minute” den şimdi “İsrail Mavi Marmara’da öldürülen vatandaşlarımız için 20 milyon dolar tazminat ödeyecek” noktasına kadar geldi.
Şimdi AK Partili arkadaşlarımızdan “İsrail bizim dostumuz değil” şeklinde bir itiraz gelebilir ve bu itiraz kabul edilebilir bir savunmada olabilir ancak bu coğrafyada bizim dostumuz hangi Ülkedir..?” sorusuna da verilecek cevap biraz zor olsa gerek.
Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak kendi menfaatimize bakacağız, Ramazan ayı boyunca İftar sofralarımızın başında bulunan Hurmanın bile tamamını İsrail’den almak zorunda kalıyorsak varın gerisini siz anlayın.
Türkiye’nin etrafı düşman dolu, Etrafımızdaki ülkelerin tamamı sınırlarımız içerisindeki şehirlerimizi kendi sınırlarına katmak için mücadele ediyor, O ülkeler ile yapacağımız mücadelede bize İsrail ve İsrail gibi teknoloji üreten ülkelerin silahları lazım.
Biz Türkiye Cumhuriyetinin İsrail İle kavga etmesine razı olmadığımız gibi bugün İsrail ile tekrar her alanda işbirliği yapılmasının önündeki engellere de karşıyız, zira Türkiye ve İsrail iki ayrı devlettir ve bu iki ayrı devletin menfaatleri ne ise o şekilde anlaşmalar yapılmalıdır.
İş başında bulunan siyasetçilerimiz İsrail ile yapılacak yeni anlaşmalar öncesi bize göre iç politikaya yönelik açıklamalar yapacaklarına Dünya dengelerinin her gün değiştiğini ve şu anki dengelerin İsrail İle iş birliği yapmayı gerektirdiğini söyleseler iş kökünden çözülebilir.
Türkiye artık dış politikayı iç politikaya kurban etme anlayışından süratle vaz geçmelidir, Hangi devlet olursa olsun menfaatimizin gereği ne ise o yapılmalı gidilen yolda bir sorun varsa o öneri beklemeye alınmalıdır.
Dünyanın Jandarması bilindiği gibi siyasetini en az 50 yıl üzerine kuruyor, 50 yıllık süre içerisinde kurduğu siyaset 25 yada 30’uncu yılında akamete uğruyorsa hemen o siyaseti buzdolabına koyuyor ve günü geldiğinde de buzdolabından çıkartıp yeniden sahaya sürüyor.
ABD’nin izlediği siyaset bizim içinde bir yol haritası olmalıdır, ABD işerin sarpa saracağını anladığı anda nasıl Suriye konusundaki siyasetini değiştirdi ise bizimde İsrail İle olan siyasetimiz menfaatimize nasıl geliyorsa o şekilde revize etmeliyiz.
Aksi takdirde İsrail ile işbirliğinin tam olarak sağlanmadığı bu coğrafyada etrafımızı saran ateş çemberinden kurtulmamız da mümkün olmayacak gibi görünüyor.