Kendi Sağlığımız-Aracımızın-Eşyalarımızın sağlığı

Ramazan ayı henüz başlamamışken Gebze Medicalpark hastanesi başhekimi Doktor Erhan Çıplaklıgil’in beraberinde getirdiği bir tepsi nefis baklavanın önemli bir kısmını yedikten sonra vücudumuzda var olan rahatsızlıkları anlatmaya başlayınca Erhan Hocaabi sen sızlanmaktan vazgeç yarından sonra ne zaman istersen söyle seni baştan aşağıya genel bir muayeneden geçirelim, senin de kafan rahat olsun bizde durumu bilelim” teklifini yapınca “Hele bir Ramazan ayı bitsin bakarız” cevabını verdik.

O konuşmamızın üzerinden yaklaşık iki ay geçti, bizde geçen o iki aylık süre içerisinde hastaneyi de unuttuk, muayeneyi de, “günlük koşuşturma içerisinde zaten bir dakika bile mola vermeye zaman yok , hastaneye nasıl gideceğiz, zaten son derece sağlıklı bir insanız, Hastaneye gitmeye gerek yok” diyerek normal hayatımıza devam ettik.

Bundan yaklaşık on gün önce Kocaeli’ye son derece prestijli bir proje içerisinde Hilton Oteli armağan edecek olan Murat Mustafa SatıKimlik bilgilerini ver Acıbadem Hastanesinde kalp damar muayenesi olalım, durumumuz nasıldır bakalım” dedi, bilgilerimizi verdikten yarım saat sonra cep telefonumuza “ Perşembe günü muayene için şu saatte sizleri hastanemizde bekliyoruz” mesajı geldi.

Mesaj geldikten kısa bir süre sonra ajandamıza baktığımızda “İyi de bizim sağlık muayenesi için gideceğimiz saatlerde yurt dışından misafirler gelecek, aylar önceden programlanmış bu randevuyu iptal etmemiz yada ertelememiz mümkün değil, Biz en iyisi Hastane randevusunu birkaç gün sonraya erteleyelim” dedik

Bizim bu talebimiz üzerine Burçak kızımızdan birkaç dakika sonra “Yüksel Bey muayene randevumuzu 3 gün sonra şu saate aldım, umarım o günkü randevuya da bir bahane bulmaz, hastaneye gidersiniz” dediğinde “tamam bu sefer tarihe uyacağız” dedik ama o randevunun da üzerinden yaklaşık 10 gün geçti, geçen bu süre zarfında çaktırmadan Acıbadem hastanesinin randevusunu da ötelemiş olduk.

Bir hafta öncede günübirlik olarak gittiğimiz Ankara’da yemek  yerken dişimizin birisinin dolguya ihtiyaç duyacak kadar kırıldığını fark ettik, Zaten bir dişimizin dolgusu da Ramazan ayından birkaç gün önce düşmüş, bir dolguya daha ihtiyaç olunca “zaten diş hekimine gidecektik, şimdi gitmek mecburiyet oldu” şeklinde son derece önemli bir karar aldık.

Eğitimci Köşe yazarımız Mahmut Kuru’yu bir diş hekiminin koltuğunda görünce “ Mahmut Hocam bizimde diş hekimine ihtiyacımız var bir bak bakalım randevu durumu nedir.?” diye sorduktan beş dakika sonra Mahmut hocaabi önümüzdeki hafta şu saatte dişçi ile randevun var sakın unutma, ihmal etme” dedi bizde kendisine “Allah’ın izni ile son derece kararlıyız ve dolgu için senin aldığın tarihte diş hekiminin koltuğuna oturacağız” dedik ama randevumuzun  olduğu gün Kocaeli dışında olduğumuzdan Diş hekimi ile olan randevumuza da gidemedik.

Kendi sağlığımız ile ilgili aldığımız randevulara asla sadık kalamadığımız günlerden birinde sabah kalkıp işe gidecekken bir baktık ki Allahtan korkmazın birisi aracımızın dikiz aynasını olduğu gibi parçalamış, “bun yapan kimdir, gören varmı” diye sorduktan ve olumlu bir cevap alamadıktan sonra aynı gün bütün randevularımızı iptal edip aracımızın kırılan dikiz aynasını tekrar eski haline getirmenin yollarını aramaya başlamıştık ki sağ olsunlar Ofisteki arkadaşlarımız  Serkan Kırca ve Nizam Yılgın ince bir işçilikten sonra aracımızın dikiz aynasını onararak bizi büyük bir sıkıntıdan kurtarmış oldular.

Aracımızın dikiz aynası için zaman ayırıp gerekli iyileştirmeyi yaptıktan sonra kendi kendimize “Bu işte bir gariplik var, Erhan Çıplaklıgil hocaya genel muayene için gidemedik, acıbadem hastanesinden randevu almamıza rağmen Kalp damar kontrolü içinde zaman ayıramadık, En az onlar kadar önemli olan diş dolgusu içinde Mahmut Kuru hocanın bizim için aldığı randevuya da kayıtsız kaldık ancak aracın dikiz aynası için anında zaman ayırdık, bu işite bir terslik, bir gariplik yokmu.?” sormaya başladık.

Sonra farkına vardık ki bu işte kesinlikle bir gariplik yok ve çevremizde bulunan hemen herkes aşağı yukarı bu tür hadiselerde bizimle birlikte aynı tavrı sergiliyor. Sağlık sebepleri ile oldukça büyük sorunlar yaşayan çok sayıda vatandaş elinden geldiği kadar kendi sağlık sorunlarını öteliyor ancak iş aracına, cep telefonuna, bilgisayara yada evindeki başka bir cihaza geldiğinde bir saniye bile durmadan tamir ettirebilmek adına bütün yolları deniyor ve çözüm buluyor.

Araçlara ve eşyalara verdiğimiz önemi Allah’ın yarattığı ve bize emanet olan vücudumuza vermediğimiz öteden beri bir gerçek, eşyalara olan bağlılığımız kullandığımız eşya yada araçlara olan mahkumiyetimiz ile ilgili pek çok eser yazılıp çizilmesine rağmen maalesef bu durumu değiştirmek için hiçbir çaba sarf etmediğimizde  bir gerçek.

Böylesi durumlar ile ilgili olarak Güçlü kalemiyle tüm dünyada ün kazanmış olan yazar Chuck Palahniuk tüketim kültürüne, hırs ve üstünlük duygusuna, güzellik idealine ve iş dünyasına ağır bir eleştiri olan Dövüş Kulübü isimli eserinde” Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra aradığınız tabak takımı, Sonra hayallerinizdeki yatak. Perdeler, Halılar, Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğun şeyler gün gelir senin sahibin olur.” diyor.

Galiba artık biz eşyaların sahibi değiliz aksine eşyalar bizim sahibimiz olmaya başladı, bu yüzdendir ki kendi sağlığımıza vermediğimiz önemi sahip olduğumuzu sandığımız eşyalara veriyoruz, kendi sağlık sorunlarımızı elimizden geldiği kadar ötelerken eşyalarımızın sorunları ile ilgili bir saniye bile zaman kaybetmiyoruz.

Sonra bir sabah Mahallemizdeki Caminin müezzininin okuduğu Sela ile “hadi bana eyvallah” derken Eşyalar ise yaşantılarına bir başka sahip ile devam ediyor.

Bizde buna “yaşamak” diyoruz