Daha ilkokul yıllarımızdan itibaren Yerli Malı Haftası ile birlikte beynimize nakşeden iki önemli kurum vardı. Bu kurumlardan birisi Kızılay, diğeri de Yeşilay idi.

Kabul etmek gerekir ki Yeşilay’a göre Kızılay daha ön saflarda duruyordu. Başta kan ihtiyacı olmak üzere deprem ile başlayan ve yaşanan tüm felaketlere anında müdahale eden Kızılay’a kan vermek, maddi yardımda bulunmak, kurban derilerini bağışlamak herkes için gurur verdiği etkinliklerin başında gelirdi.

Hatırlıyoruz Ramazan Bayramı'na günler kala ellerinde üzerinde Kızılay amblemi bulunan sarı zarflar okuldaki öğretmenlerimiz tarafından bize teslim edilir, edilirken de "Çocuklar fitre ve zekatlarınızı Kızılay’a verin. Kızılay hem yurt içinde hem de yurt dışında meydana gelen felaketlerde zor duruma düşenler için anında yardım ediyor. Bu yardımların insanlığa ulaşması için biz de Kızılay’a yardımcı olmak durumundayız" şeklinde öğüt verirlerdi.

1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı'nın başladığı günlerde yüzbinlerce vatandaşımız gibi biz de Kızılay çadırlarının önünde var olan kuyrukları takip ederek, vereceğimiz kanlar ile Kızılay’a katkı sunmak istemiştik.

Yakın çevremizde kurban kesmeyen dostlarımız vardı, O zamanlar o dostlarımız kurum tarafından belirlenen kurban parası miktarını Kızılay’a verilirdi, Bizde o zamanlar kurban kesen bir aile olarak kurbanı kestikten sonra deriyi  bağışlamak üzere saatlerce Kızılay görevlilerini beklediğimizi hatırlıyoruz.

AK Parti'nin iktidara geldiği günlerde, özellikle kurban bağışının yapılmaması, kurban derisinin verilememesi, ayni ve nakdi yardımların Kızılay’a bağışlanmaması adına çok büyük kampanyalar başlatıldığını da o günlerde gördük.

Olağanüstü yıpranma sonrası Kızılay yönetimin hükümete yakın kişiler tarafından oluşturması ile Kızılay’a olan karşıtlık sona erdikten sonra, var olan medya kuruluşlarından yeniden "Kızılay’a yardım edin" çağrıları yapılmaya başlandı.

Annemizin rahmetli olmasından sonra biz de kurban kesmeye ara vermiştik. Kurbanı ilk iki yıl iki ayrı hayır kurumuna bağışlayarak en azından karınca kararınca insanlığa faydalı olmaya çalıştık.

Yıllar önce Kurban Bayramı'na 2 gün kala Ankara’da iken bir arkadaşımız aradı. "Eğer kurban kesmediysen Kızılay’a bağışla, bizim ilçedeki Kızılay başkanına kota vermişler. Kotanın dolmasına birkaç kurban kalmış" dediğinde olur cevabını verdik ve gönderdikleri İBAN numarasına kurban bedelini yatırdık.

Bir müddet sonra Kızılay’ın yöneticilerine olağanüstü maaş bağlandığı, yine Kızılay’ın İstanbul’da son derece lüks bir yalı kiraladığı zamanlar, bizim de Kızılay’dan yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığımız günlerdir.

Sonrasında hepimizin bildiği gibi Kızılay ile ilgili olumsuz söylentiler, haberler her geçen gün fazlalaştı. Anadolu’da cansiparene uğraşan şubeler bir tarafa, genel merkezde hayat bulan olumsuzluklar Kızılay’ı milyonlarca insanın kalbinden söktü aldı götürdü.

06 Şubat Pazartesi günü Kahramanmaraş merkezli meydana gelen deprem felaketinden sonra, çok sayıda vatandaşımızın gece sabaha kadar eksi 26 derecede soğuktan kalmasına rağmen Kızılay’ın yeteri kadar duyarlı davranmadığı zaten belli olmuştu.

Başarılı gazeteci Murat Ağırel’in bugün ortaya çıkardığı haberde Kızılay’ın bölgede yardım eden AHBAP’a çadır sattığı haberi, bundan sona en azından bizim açımızdan Kızılay isminde bir kurumun aklımızda, gönlümüzde yeri olmadığını gösterdi.

Kızılay’ın, Yüksel Ercan’ından gönlünde olması ya da olmaması kendisi açısından elbette bir değer ifade etmez. Ancak kendimizi bildik bileli kalbimizin bir köşesinde bulunan yüzyıllık bir kurumun sadece bizim değil, milyonların gönlünden kapı dışarı edildiğini biliyoruz.

Bundandır Kızılay’ın gözümüzden, gönlümüzden düşenlerin arasına katılması.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37