Bazen durur kendi kendime hayatta başarılı olmamın sebeplerini sorgularım. Sebeplerine baktığımda her zaman zihnimde önce annem, babam ve ablam canlanır.

Ömrümün ilk 7 yılında ailemin bana kattıklarına bakarım. İlkokuldan başlayıp üniversiteyi bitirinceye kadar farklı öğretmenlerden, doçentlerden ve profesörlerden ders aldım, notlar tuttum, birçok konu ile ilgili araştırmalar yapıp projeler hazırladım fakat neden başarılıyım sorusunun cevabını, 7 yaşına kadar ailemin bana kattıklarında buldum.

Elbette ki akademik kariyerimin bana kattığı çok önemli deneyimler var ancak bu kariyerin temelinde yine ailem var. Eğer ailede almış olduğum eğitim temelleri sağlam olamasaydı, akademik kariyerimde ve yapmış olduğum diğer işlerde bu kadar başarılı olamayacaktım.

Hayata gözlerimizi açtığımızda bize sevgi dolu gözlerle bakan anne ve babamızla karşılaşıp kendimizi güvende hissederiz ve belki de o andan itibaren bu güveni kullanmaya başlarız.

Sevgiyle bize bakan gözler, bu güveni kullandığımızı anlamaz. Çocukluk yıllarında da bu böyle devam eder. İstediğimiz her şey yapılırken ihtiyaçlarımızın neler olduğu ailemizin bize gösterdiği sevgi selinde kaybolur. Tabi ki ailemiz de bu durumda bihaberdir. Çünkü evlat deyince akan sular durur.

Bizler, çocukluk yıllarımızda beynimizin ön bölgesi henüz gelişmediği için hipnoz altındaymış gibi anne ve babalarımızın davranışlarını taklit ederek büyürüz. Anne ve babamızın bizim yanımızda yaptığı ve konuştuğu her şeyi (hayatın zorlukları, işin yoğunluğu ve stresi vb.) zihnimize kazırız. Yanımızda hep olumsuz konulardan bahsedilirse ve ailemiz sürekli istediklerini yapamadıklarından dertlenirse biz de hayatın hep böyle olduğunu düşünürüz.

Ailemiz de çocuklarımız bizim gibi olmasın diye gerekirse daha fazla çalışıp bizim isteklerimizi yerine getirmeye çalışırlar.

Yaşımız ilerledikçe isteklerimiz de artar. Müzik, spor, resim veya herhangi bir kursa giden arkadaşımız olur, özeniriz, biz de başlarız ama belli bir yerden sonra zorlukları ile karşılaşırız, sıkıcı gelmeye başlar ve vazgeçeriz.

Fakat ailemiz bizim sevmediğimiz için gitmediğimizi düşünür, oradan alır başka kursa yazdırır. Maalesef ondan da sıkılırız ve bitiremeyiz. İşte hayatta gerçekten kaybetmeye başladığımız anlardır bunlar. Doğru olan ailemizin yanımızda olması ve iyisiyle kötüsüyle, yaşanan zorluklara rağmen ki bu bizim hevesimizin geçmesinden kaynaklanan zorluklardır, başladığımız işi bitirmemizi sağlamasıdır.

Okul hayatı ailemiz için çok önemlidir. Onlar okuyup mühendis, doktor olmamız için bizi en okullarda, en iyi öğretmenlerin ellerinde okutmak isterler. Başlarız okul serüvenine. Öğretmenimiz oldukça başarılı ve iyi bir öğretmendir. Biz de ailemizin gözünde çok zeki, istediğinde bütün dersleri çok iyi anlayan ve başarılı olan öğrencilerizdir.

Peki ya istemediğimizde? Ödevlerimizi yapmakta zorlanırız, kitap okumaya zamanımız kalmaz, hep erteleriz bir başka akşama.

Ailemiz sorumluluğumuz olan davranışları sergilememiz için başlar taviz vermeye. Ödevini yaparsan tableti alabilirsin, sınavdan 100 alırsan istediğin ayakkabıları sana alırım, iyi bir liseyi kazanırsan en son çıkan telefondan alırım…

Yaparız bir şeyler ama alışkanlığa dönmez düzenli ders çalışmalarımız, kitap okumalarımız çünkü ödülü elde ederiz sonra işimiz biter. Amacımız ödüle ulaşmak olmuştur artık.

Zorlandığımız anda bize vaat edilen ödülden, öğretmenimizden ve hatta okulumuzdan bile vazgeçeriz. Ailemiz daha iyi okul, daha iyi öğretmen arayışına girer; sevgisini asla bizden esirgemez, esirgeyemez. Çünkü biz en sevimli halimizi takınır, kalplerine dokunur ve ihtiyaçlarımızdan ziyade isteklerimizi elde etmeye devam ederiz. Ne biz ne ailemiz farkındadır yapılan hatanın.

Başarıya ulaşmak için zorlanmalıyız hayatta. Mücadele etmeyi küçük yaştan itibaren anne ve babamız öğretmeli bize. Zorlandığımızda ya da sıkıldığımızda pes etme aşamasına geldiğimiz an desteklenmeliyiz ve kolaya kaçmamayı öğrenmeliyiz.

Bunu da eğitimin her daim devam ettiği ailemizde öğreniriz. Örneğin kitap okumayı sevmiyorum deriz her zaman.

Zordur kitap başında vakit geçirmek, sıkılırız. Değiştirmek isteriz hemen, ailemizde sıkıldığımızı görünce gidelim istediğin yeni bir kitap alalım der ve alırız; ama devamlılıktır verimi artıran ve okuma alışkanlığı kazandıran.

Bu alışkanlığın ailemiz tarafından sağlanması gerekir. Biz de onların bu sevgisini kullanır ve bizi hipnoza sokan telefon veya tableti almak için ya en sevimli halimizi takınırız ya da saatlerce ağlayıp ailemizden bir şekilde alırız ama anneler anlayamıyor geleceğimize darbe vurduğunu.

Okula giderken çantamızı bizi okula götüren annemiz, babamız, anneannemiz veya dedemiz taşır. Paylaşmaz kendi sorumluluğumuzu bizimle. Biz elimizi kolumuzu sallayarak okula gideriz ve derslerin ve hatta hayatın da böyle olacağını düşünürüz. Ne kaybettiğimizi bilemeden ve öğrenemeden büyüyoruz.

Ergenlik başlar ve mücadele etmeyi öğrenmek isteriz; fakat bu güne kadar her şey önümüze hazır geldiği için öğrenemeyiz.

8. Sınıfta en iyi okula gitmemizi bekler ailemiz bizden. LGS zordur, sorular uzundur, okuyup anlamak ve çözmekle uğraşmak istemeyiz. Soruları bizim yerimize okuyacak, açıklama yapacak ve çözecek birilerini ararız. İlk yedi yaşta yaşadığımız gibi davranır, istediğimiz olmazsa bırakırız. Sevmedim, zor, sıkıcı deriz, pes ederiz çünkü bunu öğrendik ilk yedi yaşımızda.

Lise yılları başlar, büyüdüğümüzü ve birey olduğumuzu düşünürüz. Yaptıklarımızın doğruluğuna inanırız. Oysa alışkanlıklarımız devam eder.

Küçük yaşta kazandığımız bütün davranışları sergilemeye devam ederiz, ailemiz artık iyice rahatsız olmaya başlar. İstediğimizi yapmak isteriz, canım istediği zaman ders çalışmak, ödev yapmak, okula gitmek isteriz ama olmaz.

Ailemizin bizi çok sevmesi, sıkılmamıza dayanamaması ve elimize bize keyif veren şeyleri küçük yaşta vermesi sigara gibi zararlı maddelere lise yaşlarında başlamamızı sağlar.

Birey olduğumuz için özellikle annemize gerekirse babamıza karşı çıkmaya ve onlara ters davranmaya başlarız. Hiç düşünmeyiz annemizin bizi 9 ay karnında taşıdığını, geceleri uykusuz kaldığını, altımızı temizlediğini.

Gelir 12’nci sınıf ve üniversite sınavı. Ders çalışmak işkenceye dönüşür. Kitaplarımızda bulunan soruları çözmeden özel dersler almaya başlarız.

Kolay olan soruları, sevdiğim dersi, canım istediği zaman ve canım istediği şekilde çözmek isterim. Fakat bu şekilde çalışmanın beni başarısız yaptığını bilmem. Deneme sınavlarına girerim ve kendimden başarı beklerim. Olmaz.

Hayatla şimdi yüzleşmeye başlarım. Başarısızlığın aslında eksiklerimi gösterdiğini kabul etmem. Davranış değiştirmem gerektiğini düşünmem ve suçlu ararım. Öğretmen, okul, ders benim dışımda herkes suçludur.

Taşı sıksa suyunu çıkarması gereken yaşta, kendine güveni olmayan, mücadele etmeyi bilmeyen, kendini ve hayatı sevmeyen, zararlı alışkanlıklara sahip ve psikologlarda dalaşan ben olurum.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37