İnsanlığın hemen her dakika yaşadığı değişim ister istemez sosyal hayatımızı da değiştiriyor. Bundan daha birkaç yıl önce bizim için büyük önem taşıyan değerlerin bugün yerinde yeller esiyor.

Kendimizi bildik bileli son 4-5 yıla kadar dini bayramlar da bizim için çok çok önemliydi. Tüm aile fertlerimizin hayatta olduğu ve ailemizin dünya durdukça yaşayacakları gibi bir vehim yaşadığımızdan olsa gerek, hayata toz pembe baktığımız günler vardı.

Dolayısı ile hafızamızı ne kadar zorlasak da çocukluk yıllarımıza ait bayramları hatırlamakta güçlük çekiyoruz. Pek çok arkadaşımızın "Çocukluğumda yeni pantolonum, kırmızı ceketim, yeni alınmış ayakkabılarım ile bayram sabahı kardeşlerim ve arkadaşlarım ile birlikte kapıları çalar, şeker-mendil toplardık" şeklindeki anıların hiç birisine maalesef sahip değiliz.

Rahmetli babamın devlet memuru olması münasebeti ile yerleşik bir düzenimiz olmadığından "Hadi bakalım bayrama amcamları, teyzemleri ziyaret edelim" şeklinde bir lüksümüz de olmadı. Gençlik yıllarımızda bayrama dair de pek fazla hatıramızın olmadığını söylememiz lazım.

Bizim bayramlar ile ilgili anılarımız 1989 yılından itibaren başlar. 1989 yılında evlendik, kendimize ait dört katlı bir binada kardeşlerimiz ve o dönemler yaşayan anne ve babalarımızla bir arada yaşamak gibi harika bir süreçte abim bizden biraz uzakta, en büyüğümüz olan ablam da Almanya’da olsalar da, kalabalık bir şekilde hep beraber nerede ise 20 yıl bir arada olduğumuz güzel günleri hatırlıyoruz.

Kurban Bayramı'na aylar kala bayram telaşının başladığını, daha doğrusu son derece sakin bir şekilde gitmesi gerektiğini düşündüğümüz sürecin annem ve babam tarafından;

-Kurbanlık nerede ?

-Kurbana kiminle karışacağız ?

-Biz zaten kalabalığız fazla iri olmayan bir hayvan alalım, böylece paylaşmada sıkıntı yaşamayız.

-Biz mahallede kurbanı dağıtacak komşuları tespit ettik, kurbanı keser kesmez onların hakkını ayıralım geç kalmasın.

-Tatlılar nerede?

-Kapıyı çalacak çocuklara vereceğimiz şeker ve çikolataları aldınız mı?

Bizi ziyarete gelecek misafirlere gerekli ve yeterli müştemilatı ne zaman getireceksiniz ?

şeklinde başlayan ve daha yüzlercesi ile devam eden şöyle olmalı, böyle olmalı şeklinde orta çaplı bir kriz çıkartılırdı.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi dört katlı bina;

-Aç kaldım derdi yok.

-Acıktığınızda bir evde yemek yoksa, diğer evde mutlaka karnınız doyuyor.

-Evde kimse yok dışarıda kaldım derdi de yok.

-Dairelerin birinin kapısını çalıp kendinizi yumuşak bir çekyatın üzerine atabilmek gibi muhteşem bir seçenek her zaman mevcut.

Bayram günü rahmetli babamın, daha gün ışımadan kapının ziline dayanıp "Hadi uyanın bakalım bayram namazına az kaldı" ikazını alır almaz, sanki dışarıdan bir elektrik enerjisi almış gibi dakikalar içerisinde namaza hazır hale gelmenin keyfini ömrümüz oldukça unutmak ne mümkün.

Namazdan geldikten ve henüz yasaklanmadığı için bahçede bir ağaca bağlı olarak bekleyen kurban kesildikten sonra, baba evinde bir sofra etrafında en az 20 kişi ile birlikte kurban eti ve sabah kahvaltısı yapmanın hazzı nasıl anlatılır, nasıl ifade edilir, bu zamana kadar cevabı bulmuş değiliz.

Kahvaltı sonrası büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpülür, daha önceden tespit edilen mahalledeki komşuların kurban payları dağıtılır, başta kayınvalide ve kayınpeder olmak üzere bir gün önceden listelenmiş olan ziyaret edilecekler için yola çıkılır ve mümkünse eve erken dönülmeye çalışılırdı.

Eve erken dönmenin sebebi şuydu;

Akrabalar arasında yaş olarak babam ve annem aşağı yukarı en üst kategoride bulunuyordu. Bu yüzden kendilerinden küçük olan ne kadar eş-dost-akraba varsa bizimkileri ziyarete gelir, biz de onların vesilesi ile uzun zamandır göremediğimiz akrabaları görmenin mutluluğunu yaşardık.

Böylesi harika zamanların bir ömür boyu sürmesi bilindiği gibi mümkün değil. Zira bir sabah işyerinde iken aldığımız haber üzerine eve geldik ki, babam biz evden çıktıktan kısa bir süre sonra kalp krizi geçirerek vefat etmiş.

Bir zaman sonra en küçük kardeşimiz geçirdiği bir trafik kazası sonrası yaklaşık on gün kaldığı yoğun bakımdan çıkamayınca bizleri, özellikle de annemi çok büyük acılar içerisinde bırakarak ebediyete intikal etti.

Evin en büyüğünü ve en küçüğünü kaybetmenin derin acısını yıllar yılı içerimizde yaşamaya başlamışken, yıllar sonra aniden rahatsızlanan annem hastanede yaklaşık bir hafta yatmış, Cuma günü görüştüğümüz hastanenin başhekimi "-Abi inşallah yarın akşama doğru annemizi taburcu edeceğiz. Allah canına sağlık versin olağanüstü bir sıkıntısı yok" demesi üzerine Cumartesi gününü özlemle beklerken, aynı gün akşam saatlerinde annemin hastanede vefat ettiği haberini alınca hepimizin dünyası başına yıkıldı.

Annemin ölümünden sonra merhaba dediğimiz ilk Ramazan ve Kurban Bayramı'nda kapımızı bir Allah kulu açmadı. O zamana kadar babam ve annem için hemen her bayramda ziyarete gelenlerin, onların olmadığı zamanlarda gelmemesi çok normaldi. Zira biz de onlara gitmiyorduk ve anladık ki bu kadar insanı bir arada tutan ve tutkal vazifesi gören yapı annem ve babammış.

Babam ve küçük kardeşimin vefatından sonra annemin de bu dünyadan ayrılması bayramları da bir anda tatil günleri durumuna getirdi. Nasıl olsa bize kimse gelmiyor, biz de kimseye gitmiyoruz kolaylığından ve bahanesinden yola çıkarak bayrama bir hafta kala çoğunlukla Akdeniz ve Ege bölgelerine tatile gitmeye, dolayısı ile bizi biz yapan değerlerden de her geçen gün biraz daha uzaklaşmaya başlamıştık.

Okuyucularımız şimdi "Bundan daha kötü bir şey var mı?" şeklinde bir soru yöneltecekler ve biz de maalesef "Evet bu yaşadığımız anlamsızlıklardan daha kötü bir şey var" dedik ve hepsinin önüne 2020 yılının Mart ayından itibaren karşı karşıya kaldığımız ve geçtiğimiz günlerde etkisi kaybolan korona salgınını koyduk.

Son üç bayram ayını Derince ilçesindeki evimizde tek başına hiç kimse ile görüşmeden sessiz sedasız, iftar ve sahur yaparak geçirdik. Kurban Bayramı'nda da zaten kurban kesmenin yasak olması ve sokağa çıkma yasağı olduğundan yerimizden kıpırdayamayınca "Bu sene böyle geçti. İnşallah gelecek yıl daha rahat bir kurban bayramı yaparız" diye düşünmüştük.

Son döneme denk gelen Kurban Bayramı'nda, kurbanı bir dostumuzun tavsiyesi ile tüm Türkiye’nin bildiği bir STK’ya bağışladık. Ancak takip eden günlerde o STK’nın bir sürü yanlış işe bulaştığı ortaya çıkınca bağış yapmaktan vazgeçtik.

Şimdilerde kurbanı topluma büyük faydası olduğunu düşündüğümüz bir sağlık kuruluşuna bağışlıyoruz, yani özellikle annemin rahmetli olmasından sonra kurban kesimine veda ettik.

Bugün bayram. Trafikteki yoğunluğu çok iyi bildiğimizden bayram öncesi tatil için yola çıkmadık. Dolayısı ile bayramın birinci ve ikinci günü bilemediniz en fazla üç ya da dört akraba ziyareti yaptıktan sonra, tatil için daha önceden belirlediğiniz bölgeye doğru yola çıkacağız.

Dolayısı ile belli zamanlarda çok kullandığımız "Bayram gelmiş neyime/Kan damlar yüreğime" ifadesi sanki tam da bu anlar için söylenmiş bir ifade şekli olarak duruyor. Bu gidişle yaşadığımız zaman zarfında da bir anlam ihtiva etmeyecek.

Yine de bayramınız mübarek olsun.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37