TMMOB bileşenleri yine uyardı

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yürütme Kurulu Başkanı Ahmet Kadı, TMMOB Mimarlar Odası Gebze Temsilciliği Yürütme Kurulu Başkanı Cenk Elgin, TMMOB Makine Mühendisler  Odası Gebze Temsilciliği Yürütme Kurulu Başkanı Barış İnce ve TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yürütme Kurulu Başkanı Veysel Suludere’nin birlikte yaptıkları basın toplantısında Türkiye’de ve Kocaeli’de meydana gelen afetler hakkında açıklamalarda bulundular.

Yavuz ERCAN
Yavuz ERCAN
16 Ağustos 2021 Pazartesi 13:55
TMMOB bileşenleri yine uyardı


TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yürütme Kurulu Başkanı Ahmet Kadı, TMMOB Mimarlar Odası Gebze Temsilciliği Yürütme Kurulu Başkanı Cenk Elgin, TMMOB Makine Mühendisler  Odası Gebze Temsilciliği Yürütme Kurulu Başkanı Barış İnce ve TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yürütme Kurulu Başkanı Veysel Suludere’nin birlikte yaptıkları basın toplantısında Türkiye’de ve Kocaeli’de meydana gelen afetler hakkında açıklamalarda bulundular.

TMOOB bileşenleri olarak  6 yıllık periyotta kentimizin ülkemiz gibi afetlere hazır ve donanımlı olmadığının farkına vardık ve önce meslektaşlarımızı donatmaya gayret etti diyen TMOOB İnşaat Mühendisleri Odası Yürütme Kurulu Başkanı Ahmet Kadı sözlerine şöyle devam etti:

1999 Ağustosu’nda Marmara bölgesinde, sayısal ve sosyal sonuçları açısından değerlendirildiğinde,Cumhuriyet tarihinin en büyük, Anadolu coğrafyasının da en büyüklerinden biri olarak nitelendirebileceğimiz bir deprem afeti yaşanmıştır. On binlerce insanımızın hayatına, yüz binlercesinin de kazanımlarına ve geleceğine mal olan bu deprem yaklaşık 45 saniye boyunca özellikle gölcükten İstanbul’a kadarki bölgede çok şiddetli ve zarar verici boyutta olmuş, travmalara yol açmış, üzerinden yıllar geçse dahi bireysel ve toplumsal olarak izlerini silmek mümkün olmamıştır. 
Bu büyük afette kaybettiğimiz her can için üzüntümüzü bir kez daha dile getiriyor, Allah’tan rahmet diliyoruz.

1999 sonrasında anlık reaksiyonlar gösterilse dahi, özellikle deprem başlığı altında, afet ve afet yönetimi alanında mesafe katedilememiş, afet bilinci, hazırlığı ve afet yönetimi konusu bireysel teşebbüsler dışında sosyal hayatta maalesef yer bulamamıştır.
Bizler yıllardır, özelde deprem konusunu, genelde ise afet ve afet yönetimi konusunu kentimizin gündemine taşıyan ve gündeminde tutan TMMOB Gebze bileşenleri olarak diyoruz ki;
UNUTMAYACAĞIZ!
UNUTTURMAYACAĞIZ!

-Yerelde ve genelde afet risk haritaları hazırlanana kadar Özellikle 1999 öncesi inşa edilmiş yapılar başta olmak üzere yapı stokumuzu elden geçirip bu bilgiler doğrultusunda hızla ve kararlılıkla kentsel dönüşüm hamlesi başlatana kadar.
-Risk haritaları ve üst yapı bilgileri eşliğinde afet eylem planları oluşturana, var olan planların periyodik tatbikatlarla işlevsel ve sürekli hale getirilmesini sağlayana kadar 
-Bölge bölge, mahalle mahalle her ferde ulaşıp afetle mücadele, sevk, koordinasyon ve özellikle ilk yardım konularında eğitimli ve donanımlı ekipler oluşturana kadar  
-Her bir birey depremin sıfırıncı saniyesine eğitim ve donanım olarak hazır hale gelinceye kadar 
-Ve mevcut şartlar düşünüldüğünde deprem anı ve sonrası için toplanma ve uzun veya kısa süreli barınma alanları planlanarak modern ve işlevsel deprem sonrası yaşam alanları oluşturulana kadar
1999 Marmara depremi başta olmak üzere, yanan ormanlarımızı, önce kuruyan sonra sele dönüşen akarsularımızı, sebebi olduğumuz ve boyutu giderek artan doğa ve ekosistem tahribatını, kısaca dünyayı ve insanlığı korkulan sona yaklaştırmakta olan afetlerin tümünü
-UNUTMAYACAĞIZ!
-UNUTTURMAYACAĞIZ!

ELGİN: SESİMİZİ DUYAN VAR MI ?

Daha sonra görüşlerini açıklayan TMMOB Mimarlar Odası Gebze Temsilciliği Yürütme Kurulu Başkanı Cenk Elgin şunları söyledi:

17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi’nde, ağır yıkım ve bilançonun sonucu olan, doğaya meydan okuyan, bilimsel, teknik bilgi ve kararları doğru olarak uygulanamayan 'Kentleşme Politikaları' etkisi artırılarak sürdürülmektedir. Maalesef ki Kastamonu Bozkurt’ta, Sinop’ta, Bartın’da, Van’da yaşanan sel felaketlerinde; Antalya ve Muğla illerinde yaşanan yangın felaketlerinde, bu etkilerin acı bilançosunu görmekteyiz.

TMMOB Gebze Temsilcilikleri olarak defalarca dile getirdiğimiz, eğitimler, seminerler, paneller düzenlediğimiz uyarılarını yaptığımız tüm konular hakkında sormak istiyorum SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

Master Plan
Her şeyden önce en hızlı şekilde DEPREM-SEL-YANGIN GİBİ FELAKETLER İÇİN AFET MASTER PLANI oluşturulmalıdır. Risk azaltma odaklı bütünleşik bir afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde düzenlenecek bir çatı yasa altında, afet mevzuatı yeniden yapılandırılmalı; diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak bir “FAY YASASI” kazandırılmalı; planlama ve yapılaşma açısından “Diri Fay Haritası Kullanımına” ve “Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesine” ilişkin alt mevzuatı oluşturulmalıdır. SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

Kentsel Dönüşüm
Yapılar incelenerek riskli yapılar tespit edilip Kentsel Dönüşüm ile güvenli hale getirilmelidir. Uygun olmayan zemin ve arazilerdeki yapılar derhal boşaltılmalıdır. Tüm yaşam alanlarımız bilimin ve teknolojinin rehberliğinde, insanların ihtiyaçları doğrultusunda ve doğayla barışık biçimde yapılandırılmalıdır. Yapı Stok Envanteri hazırlanıp risk bölgeleri haritaları çıkartılmalıdır. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin hazırlamış olduğu KENTSEL DÖNÜŞÜM MASTER PLANI ne durumdadır? Neden hayata geçirilememektedir? SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

İmar Barışı
Geçtiğimiz yıllar içinde “İmar Barışı” adı altında ruhsatlandırılan yapılar derhal denetlenmeli, kaçak yapılar hiçbir biçimde affedilmemelidir. Odalarımızın kamusal görevi olan mesleki denetim yetkilerini sınırlandırmaya yönelik düzenlemeler kaldırılmalıdır. İmar Barışı ile depreme karşı dayanıksız, hiçbir mühendislik hizmet almadan inşa edilen riskli yapılar devlet eliyle meşrulaştırılmıştır. En son Kartal’da çöken, 21 kişinin hayatını kaybettiği binanın, imar affı kapsamında yapı kayıt belgesi almak için başvurduğunu göz önüne alırsak, denetimsizliğin ve bekleyen tehlikenin büyüklüğünü görebiliriz. Binanın fen ve sanat kurallarına uygun yapılıp yapılmadığı, deprem güvenlikli olup olmadığı mal sahibinin beyanına değil mühendislik ve mimarlık süreçlerine bırakılmalıdır. SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

Deprem Toplanma Alanları
Deprem toplanma alanları daha özel olarak; üzerinde geçici kentlerin kurulabileceği, elektrik, su, ısınma, duş, tuvalet gibi temel ihtiyaçların karşılanabileceği altyapıya sahip büyük ve geniş alanlardır. Dolayısıyla deprem toplanma alanı olarak gösterilen okul bahçelerinin, parkların, boş arazilerin toplanma alanı olarak belirlenmesinin, depremde yaşanması muhtemel kaotik ortamda, alana ulaşma problemlerinin yanı sıra, deprem sonrası olası yıkımlar sonucu kullanılamaz duruma gelebileceği de öngörülürse, bu alanların çoğunun gerçekçiliği bulunmamaktadır. Bölgemiz deprem toplanma alanları olarak yeterli düzeyde midir?

SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

Acil Durum Yolları
Depremleri afete dönüştüren en önemli etkenlerden biride, şehir içi ulaşımın yetersizliğidir. Trafiği en problemli kentlerden birinde deprem sonrası müdahale olanaklarının önündeki en ciddi engel ulaşım olarak öngörülmektedir. Kentlilerin yaşadığı ulaşım sorununun, deprem sonrasında nasıl bir afete dönüştüğünün en dramatik örnekleri 17 Ağustos 1999 depremini takip eden iki günde yaşanmıştır. Olası bir afet durumunda, çöken binalara bağlı olarak yol kapanmaları, binalara gelecek olası zarar hesaplarına dayandırılarak önlem alınmalı, toplanma alanları ile acil durum ulaşım ağı birbirine entegre edilerek, bütünlüklü bir yaklaşımla planlama yapılmalıdır.  Aynı şekilde, tüm alt ve üst geçitlerin, köprülerin ve köprülü kavşaklar gibi ulaşım yapılarının deprem tepkiselliği araştırılmalıdır.

SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

Depremde Haberleşmenin Sağlanması
Genel olarak afetlere özel olarak da depremlere ilk müdahale anında ve sonrası süreçte sürekli ve yeterli elektrik sağlanması ve haberleşme olanaklarının sürdürülmesi; gerek arama-kurtarma, gerek sağlık gerekse farklı disiplinlerin alandaki çalışmalarının organize edilmesi açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Hatırlarsanız 26 Eylül 2019 tarihinde 13.59’da İstanbul’da meydana gelen depremin ardından, cep telefon hatları ulaşılamaz hale gelmiş, kimi operatörler hizmet verememiştir.

Bu kesintilerden ötürü insanların yakınlarından haber alamaması hem bir panik ortamı yaratmış hem de olası büyük bir depremde, iletişim konusunda akıllarda soru işareti bırakmıştır.17 Ağustos 1999 depreminden sonra bölgedeki iletişim hatlarının büyük çoğunluğunu kapsayan telefon santralları, enerji ve transmisyon sistemleri ve binaları ağır hasar almış; sadece Kocaeli bölgesinde 12.000’den fazla hat doğrudan devre dışı kalmıştı.

Yakınlarına ulaşmaya çalışanların ve yardım organizasyon ekiplerinin yol açtığı yoğun telefon trafiği, telekomünikasyon sisteminin neredeyse tamamını çökertmişti. Bu nedenle bütün operatörler acil durum planlarını yapmalı, nereye, kaç mobil baz istasyonu koyacağını belirlemelidir.

SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

Endüstriyel Kazalar ve Kimyasallardan Kaynaklı Risklerin Yönetimi
Depremin tetikleyeceği ikincil afetler dediğimiz yangın, patlama, kimyasal ve gaz sızıntıları gibi tehlikeler deprem kadar önemli bir konudur.
17 Ağustos 1999 depremi sonrası Kocaeli’nde, 200 ton susuz amonyak havaya salınımı, 1200 ton kriyojenik sıvı oksijenin serbest kalması, TÜPRAŞ petrol rafinerisinde çıkan yangınlar, sıvı petrol gazı sızıntısı ve petrol dökülmesi gibi sonuçlara yol açan birçok kimyasal kaza meydana gelmiştir.
Olası bir depremde kimyasallardan kaynaklanabilecek olumsuz durumları en aza indirgeyecek acil önlemler alınmalıdır. Yerleşim alanlarının içinde kalmış kimyasal üretim, depolama vb. tesislerinin kent dışına taşınmasının gerçekleştirilmesi, büyük endüstriyel kazalara yönelik acil durum planları hazırlanmalı, kaza senaryoları modellemeleri yapılmalı, kimyasal maddelerin envanteri çıkarılarak olası bir depremde bu kimyasalların ve bunlardan kaynaklanabilecek sorunların nasıl bertaraf edileceği mutlaka belirlenmelidir.

SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

İKLİM KRİZİ

Birleşmiş Milletler bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) açıkladığı 3 bin sayfalık yeni raporda, "İklim krizinin her yerde daha önce hiç görülmemiş düzeyde kötüleştiği" ifade edildi. Raporda "insanlık için kırmızı alarm"  uyarısı yapılarak biran önce tedbirlerin alınması gerektiği vurgulandı. İçerisinde bulunduğumuz durumda bırakın tedbir almayı 7334 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, orman arazilerini turizm yatırımlarına açmaktadır.

“Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı verilen yatırımlar hakkında, yatırımın gerçekleşmesi için alınması gereken tüm izin, onay ve ruhsatlar, ilgili kurumlarca başkaca hiçbir işleme gerek kalmaksızın on beş gün içinde verilir.” denilerek turizm tesisleri için alınması gereken ÇED kararı kağıt üzerinde kalan bir prosedüre dönüştürülmüştür. Kapımızdaki iklim krizi ile mücadelede etkin önlemler alınması gerekirken yapılan bu düzenlemeler maalesef doğaya ihanettir.

SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

SEL 

Karadeniz derelerinin coşkunluğuna ve aşırı yağış durumunda önüne ne gelirse toplayarak aktığına bir kez daha üzülerek tanık olduk. Karadeniz iklim özellikleri ve jeolojik yapısı gereği şiddetli yağmur ve sellere maruz kalma oranı çok yüksek olan bir bölge olduğu için kısa sürede bu denli şiddetli yağışların olması, yüzeysel akışa geçen suların hızla vadi tabanına toplanarak ani su baskınlarına, önemli hasarlara neden olmaktadır. 

Can kayıplarının yüksek olmasının en önemli sebebi, bölgedeki pek çok yerleşim biriminin güvenlikli yerleşim alanlarına sahip olmamasıdır. Yerleşime uygun olmayan dere yatağı ve çok eğimli vadi yamaçları, taşıdığı büyük risklere rağmen yerleşim alanı olarak kullanılmaktadır. 
Dere yataklarında, taşkın alanlarında yapılaşma ‘Kıyı Kanunu “ ihlalidir.

Dere yataklarına ya da vadi yamaçlarının uygun olmayan kesimlerine yapılan binalar, maksimum değerli yağışlarda, ani sağanaklar ya da uzun süreli yağışların sonrasında taşkınlara maruz kalmakta, bu alanlarda heyelanlarında oluşmasıyla birlikte sıklıkla yinelenen afetlere dönüşmektedir. Karadeniz de yaşanan can kayıpları ve felaketlerin önlenebilmesi için, dere yatakları ve kıyılarda imara asla izin verilmemeli, yeni yapılaşma, yörenin coğrafi özelliklerini dikkate alan kapsamlı bir plan çerçevesinde ve kurallara uygun yapılmalıdır. 

Afetlerin sonrasında değil öncesinde yapılacak bilimsel araştırmalarla, uzmanlarla işbirliğiyle, halkımızın can ve mal güvenliğinin, sağlıklı yaşam koşullarının, ekonomik güvenliğinin ve sürdürülebilir yaşam koşullarının sağlanmasının ülkemizin öncelikli gündem maddesi olabilmesi için bir kez daha yetkililere, yönetimlere çağrı yapmak istiyoruz. Afetler ve kriz durumlarında başarılı iyileşme süreçleri, müdahalede yer alan tüm aktörlerin koordinasyonu ve işbirliği ile mümkündür. Afet ve afet sonrası süreçlerin yönetimi hakkında merkezi-yerel yönetimlerce geliştirilecek politikaların; bilim insanlarını, meslek odalarını, akademik kuruluşları ve ilgili tüm kesimleri dikkate alarak oluşturulması zorunludur.

Ne yazık ki 1 Haziran 2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile TMMOB’ye bağlı odaların mesleki denetim yetkilerini ortadan kaldırdı. Halbuki Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği T.C. Anayasası’nın 135.maddesine dayanılarak kurulmuş Kamu Kurumu Niteliğindeki Bir Meslek Kuruluşu olup, kamu tüzel kişiliğine haizdir. İptal edilen mesleki denetim hakkı Mimarlar Odası Serbest Mimarlık Hizmetlerini Uygulama, Tescil ve Mesleki Denetim Yönetmeliği”nde Yönetmeliğin amacı ; “mesleki uygulamalarda kamu yararını, meslek haklarını ve etiğini korumak, müelliflik haklarını gözetmek , haksız rekabeti önlemek, mesleki sorumlulukları tanımlamak ve mesleki değerlendirmeye esas sicilleri tutmaktır.” Maalesef şuan ruhsat alan hiçbir proje oda kontrolünden geçmemektedir.

SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

Değerli basın mensupları
22 yıl önce yaşadığımız acıları yeniden yaşamamak adına hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Doğal afetlerin büyük tahribata ve insan kayıplarına yol açmasının temelinde yer alan, mimarlık, mühendislik ve şehircilik ilkelerine aykırı gerçekleştirilen planlama ve yapılaşma gerçeği karşısında mücadelemizi sürdüreceğimizi; bu konudaki deneyim, birikim ve bilgilerimizi vatandaşlarımız adına toplum yararına kullanacağımızı bir kez daha vurguluyoruz. Depremi unutmayacağımıza ve unutturmayacağımıza bir kez daha söz veriyoruz.

SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

İNCE: 17 AĞUSTOS 1999’DAN 17 AĞUSTOS 2021’YE 22 KOCA YIL UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ

Elgin’den sonra konuşan TMMOB Makina Mühendisleri Odası Kocaeli Şube Gebze İlçe Temsilciliği Yürütme Kurulu Başkanı Barış İnce ise konuşmasında şunları söyledi:

17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi…
Yarattığı ekonomik, toplumsal ve psikolojik sonuçlar dikkate alındığında Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli olaylardan bir tanesi oldu 17 Ağustos Depremi…
7.4 şiddetinde, resmi rakamlara göre 18.873 ölüm, 50.000’den fazla yaralı, 328.113 hasarlı konut ve işyeri… Etkilenen milyonlarca kişi…
Gerekli tedbirler alınmadığında, doğal afetlerin ne büyük toplumsal felaketlere dönüşebildiğinin en acı örneği olarak tarihe geçen bir kentin insanları olarak, acımız hala bitmedi… Korkumuz hala geçmedi… Endişemiz hala sürmekte… Hayallerimiz hala göçük altında…

Depremin yarattığı yıkımın ve yaşadığımız toplumsal travmanın büyüklüğüne rağmen, deprem gerçeğiyle gerçekten yüzleştiğimiz, yeni depremlere hazırlanma konusunda mesafe kaydettiğimiz söylenemez.
Yaşanan depremden almamız gereken en büyük ders, Coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların, insanlar için büyük tehdit oluşturduğu gerçeği tüm çıplaklığıyla görülmektedir.
Bu süre zarfında, Afet riski olan yerleşim yerleri taşınmadı; binalarımız depreme dayanıklı hale getirilmedi; kent merkezlerinde deprem toplanma alanları oluşturulmadı; afet sonrası kriz yönetim senaryoları hazırlanmadı ya da uygulanmaları yapılmadı.
Kamusal bir anlayışla yürütülmesi gereken “yapı denetim” sistemi tümüyle ticarileştirildi. Odalarımızın mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetleme gereklilikleri yapı denetim süreçlerinden dışlandı.

“İmar Barışı” adı altında; projesi olmayan, hiçbir mühendislik hizmeti almamış kaçak yapılar ruhsatlandırıldı. 10 milyonun üzerinde kaçak yapının ruhsatlandırıldığı bu imar affıyla birlikte yapı stokumuzun proje uygunluğu ve deprem dayanıklılığı konusunda denetlenme ihtimali de ortadan kaldırıldı.
Kentlerin yeniden yapılandırılması ve depreme dayanıksız binaların yenilenmesi için gerekli olan “Kentsel Dönüşüm” uygulamaları amacından saptırılarak inşaat firmalarına kaynak aktarılmasının, kentsel rantların yandaşlara toplanmasının bir aracı haline getirildi.

Kent merkezlerinde bulunan afet toplanma alanı statüsünde park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırıldı.
Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakılması; sorunlu mevzuat düzenlemeleri, kentsel dönüşüm programlarının ranta yönelik olması, bütün ülkenin imara açılması ve sonraki depremlerde de oluşan sosyal yıkım tablosu ile tekrar tekrar görüldü.
Sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyılar imara açıldı; her yere AVM’ler, gökdelenler yapılmaya devam edildi.

Bilinmelidir ki, depreme hazırlık konusunda 22 yıl öncesinden daha iyi durumda değiliz. Yaşanacak İstanbul ya da başka benzer bir depremin sonuçları çok daha ağır olacaktır.
Cumhuriyetin 100 üncü yılı olan 2023’ün, aynı zamanda “afet güvenliği”  konusunda da önemli sıçramaları gerçekleştirdiğimiz bir “eşik” olmasına tanıklık etmek istiyoruz. Bunu başarabilmek için, bulunduğumuz coğrafyanın jeolojik yapısı itibariyle karşı karşıya kaldığımız doğa ve insan kaynaklı afet risklerine karşı “afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplumu” yaratmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız.

Yapı denetimi sistemi TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Ülke genelindeki yapılar incelenerek riskli yapılar tespit edilip güvenli hale getirilmelidir. Uygun olmayan zemin ve arazilerdeki yapılar derhal boşaltılmalıdır. Tüm yaşam alanlarımız bilimin ve teknolojinin rehberliğinde, insanların ihtiyaçları doğrultusunda ve doğayla barışık biçimde yapılandırılmalıdır.

Geçtiğimiz yıllar içinde “İmar Barışı” adı altında ruhsatlandırılan yapılar derhal denetlenmeli, kaçak yapılar hiçbir biçimde affedilmemelidir. Odalarımızın kamusal görevi olan mesleki denetim yetkilerini sınırlandırmaya yönelik düzenlemeler kaldırılmalıdır.
Üzerinden 17 yıl geçmiş olan Deprem Şurası’nın ikincisi, ivedilikle toplanmalı; doğa ve insan kaynaklı afetlerin olumsuz etkilerine karşı,  afet risk azatlımı ve yönetimi sisteminin inşası için gerekli eylemleri, iş programı ve zaman cetvelini de içeren stratejik plan oluşturulmalıdır. Bu planın izleme ve değerlendirmesi ilgili kamu kurumlarının yanı sıra meslek odalarının da yer aldığı bir grup tarafından gerçekleştirilmeli ve kamuoyuna belirli periyotlar da açıklamalar yapılmalıdır.

Risk azaltma odaklı bütünleşik bir afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde düzenlenecek bir çatı yasa altında, afet mevzuatı yeniden yapılandırılmalı; diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak bir “FAY YASASI” kazandırılmalı; planlama ve yapılaşma açısından “Diri Fay Haritası Kullanımına” ve “Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesine” ilişkin alt mevzuatı oluşturulmalıdır.

Afet mevzuatı yeniden yapılandırılırken “İmar ve Yapı Üretim ve Denetim Kanunu” yeniden yapılandırılmalıdır.
Halen bir bakanlığa bağlı başkanlık konumunda faaliyetlerini sürdüren Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının “eşgüdüm merkezi” olması, Deprem Araştırma Daire Başkanlığının, yakın nitelikteki ya da yeni oluşturulacak bir Genel Müdürlüğüne bağlanması sağlanmalıdır.

Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı(UDSEP 2012- 2023) Gereklilikleri acil Olarak yerine getirilmelidir
Her şeyden önce en hızlı şekilde DEPREM MASTER PLANI oluşturulmalıdır.
Vatandaşa hizmet edecek tüm kamu binaları özellikle hastaneler ve okullar artık depreme güvenli hale getirilmelidir.
Yapı Stok Envanterinin çıkartılıp risk bölgeleri haritaları çıkartılmalıdır.

Acil toplanma alanları uluslararası standartlara uygun hale getirilmeli;  olası bir afette İnsani ihtiyaçları karşılayacak şekilde şimdiden hazırlanmalıdır.
Deprem sonrasında çadır ve konteyner konulacak alanların şimdiden alt yapılarının eksiksiz olarak tamamlanması gerekmektedir.
Bilimsel ölçekte kent planlarının yapılmalı; nitelikli bir mühendislik eğitimi koşullarının sağlanmalıdır.
Afet anı ve sonrasına odaklanmaktan daha çok afet öncesine odaklanmalı. Tüm ülke toprakları inşaat sektörünün bir arazisi olarak görülmemeli, bilimsel bilgi ve kent planlaması kapsamında ve ihtiyaç temelli yapılar yapılmalıdır.
Kentsel dönüşümü; bireysel dönüşümlerden ziyade yasanın amacına yönelik, geniş alanlarda alanın tamamını kapsayacak şekilde yeniden planlayarak daha ferah ve konforlu yaşam alanları oluşturulmalıdır.

Vatandaşlarımız “DEPREM GERÇEĞİ” konusunda sürekli bilinçlendirilmelidir.
Afet için belirlenen Acil müdahale yollarının devamlı açık olması sağlanmalıdır. Bu yollara cephe olan yapıların deprem yönünden güvenli yapılar olması gerekmektedir ve Bu yollarda hiçbir zaman araç park etmesine izin verilmemelidir.
Acil durum toplanma alanları olarak belirlenen okulların depreme dayanıklı olmaları gerekmektedir.
21 yıl önceki acıları yeniden yaşamamamız için ülke olarak depreme hazırlıklı olmamız gerekiyor. Depreme hazırlıklı olmak için de bilimin, tekniğin ve doğanın sesine kulak verilmelidir.
Depremi unutmayacağımıza ve unutturmayacağımıza bir kez daha söz veriyoruz.

SULUDERE: İKLİM ANLAŞMASI ÇOK ÖNEMLİ

Son olarak görüşlerini açıklayan TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yürütme Kurulu Başkanı Veysel Suludere şunları söyledi:

Çevreye olan duyarlılığımızı daha da geliştirmemiz lazım. Son 10 yılda 1.2 derece iklim ısındı. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde 1.5 derece daha ısınması söz konusu. Bu ısınmayla beraber kuraklık çok sıkıntılı. Yarın su bulamayacağız. Ekilecek tarım arazisi bulamayacağız, ürün yetiştiremeyeceğiz. 
Aşırı sıcak, ormanlarımız yandı. Olay yaşandıktan sonra ancak biraraya geliyoruz. Öncesinde yaparmış gibi yapıyoruz. Sonrasındaki süreç ise yoğun bir konuşma, yağun bir tartışma. Anlatırız, ederiz televizyonlarda kendi aramızda veya açık mecralarda. Arkasından yeni bir gündem gelir ve biz hemen bunları unuturuz. 

Son Güncelleme: 16.08.2021 14:06
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37