Ülke sınırlarının bu kadar iç içe geçmediği, Başta SSCB ve Yugoslavya gibi son derece büyük devletlerin sınırlarının kağıttan evler gibi yıkılmadığı günlerde siyasetçiler daha çok iç Politikaya dönük icraatlar yapar dolayısı ile de dünyada olup bitenlerin kendi ülkelerinde olumlu yada olumsuz herhangi bir siyaset geliştirmeyeceklerini düşünürlerdi.
Ancak teknolojiye bağlı olarak iletişimin birden bire bütün ülkeleri tek noktaya getirmesi ve emperyalist ülkelerin kendi vatandaşlarına daha iyi bir hayat sunma adına kendilerinden on binlerce kilometre ötedeki ülkelerin tepesine çökme anlayışı başlayınca bir anda İç politika yada dış Politika gibi kavramlarında yerle bir olduğu ve politikanın her an her yerde olduğu gerçeği ortaya çıkmış oldu.
Yıllar yılı dışarıya kapalı olan sınırların da iletişim teknolojisi ile ardına kadar açılması sonucu artık bırakın kendimizi çevremizdeki ülkelerin herhangi birisinde bir vatandaşın hapşırdığında bizim de hasta olduğumuz günler geldi çattı.
1990’lı yılların başında pek çok ülkeler dağılması ile başlayan süreç devam ederken bir taraftan da çok sayıda batılı ülkelerin AB çatısı altında birleşerek kendi içlerinde güç birliği yapması da ister istemez dünya dengelerini önemli ölçüde değiştirmeye başladı.
İşte 90’lı yıllarda başlatılan bölünme yada Birleşme çalışmalarında belki içerisinde bulunduğumuz sıkıntılardan kafa yoramadığımızdan yada önümüzü göremediğimizden dış politikada son derece önemli adımlar atabilecekken maalesef treni kaçırdık.
İşte bugün bizim Misak-ı Milli sınırlarımız içerisinde bulunan Musul ve Kerkük nerede ise her gün ayrı bir “Aşiret çetesinin “himayesine geçerken bizim kendi haklarımızdan doğan müdahale yetkisini kullanmamız son derece acı bir durum olsa gerek.
Çok değil bundan 20 yıl önce siyaset yapanlar “Musul ve Kerkük bizim Misak-ı Milli sınırlarımız içerisindedir, geçmiş anlaşmalar uyarınca bizim Musul ve Kerkük’e her an müdahale hakkımız vardır” diye konuşup hiçbir şey yapmazlarken bugün Musul ile ilgili yapılan planlamalarda maalesef Türkiye işin içerisine katılmamaktadır.
Etrafımızda var olan ve her gün biraz daha şiddetlenen ateş çemberi içerisinden çıkmak ve daha rahat hareket etmek adına Savunma stratejimizi Suriye’de, Irak’ta, İran’da hatta biraz daha ilerilerde kurmak gibi bir mecburiyet varken oyun sahasına bile giremememiz bunca yılın ihmalinin bir sonucu olsa gerek.
Dün artık dünde kalmıştır, Bugün hemen yanı başımızda bulunan Osmanlı Bakiyesi Musul’un ABD tarafından kurulduğu söylenilen bir Çete tarafından teslim alınması sonucu başlayan sıkıntı yukarıda da belirttiğimiz gibi bizi her geçen gün biraz daha sarıp sarmalayacak duruma gelmiştir.
Böylesi bir noktada Devleti yönetenlerin duyguları ile değil akılları ile hareket etmeleri, önce içeriyi derleyip toparladıktan sonra dışarıya karşı tek vücut halinde olmaları gibi bir mecburiyet vardır, Hemen yanı başımızda olan ve bizim “Misak-ı Milli” olarak kabul ettiğimiz Musul’da uğrayacağımız bir başarısızlığın ucu gidip Kıbrıs’a kadar uzanacaktır.
Devletimizin bu konuda atacağı her adım bütün milletimiz tarafından da en üst noktada destekleniyor, desteklenecektir, dolayısı ile hemen yanı başımızda cereyan eden olumsuz hadiselere karşı atılacak adımlar Türkiye’nin bundan sonraki bölge siyaseti açısından da çok büyük önem arz edecektir.
Yeter ki devlet yönetmenin duygusallık ve hamasetten değil akıl ile olacağını artık anlayalım.
Gerisi kolay.