banner55

Bitse de kurtulsak !

Bitse de kurtulsak !

Yavuz ERCAN
Yavuz ERCAN
23 Mart 2019 Cumartesi 10:54
 Bitse de kurtulsak !


31 Mart
tarihinde yapılacak olan seçime bir hafta kaldı. Aylar önce başlayan ve dozu her geçen gün artarak devam eden propaganda çalışmaları sırasında kullanılan ve hepimizi üzen ifadeler dolayısı ile artık iyiden iyiye bunalan seçmen  seçim olsa da kurtulsak noktasına gelmiş durumda.

Batı ülkelerinde yerine getirilmesi gereken bir süreç olarak bilinen seçim, bizim memlekette oldum olası ölüm kalım mücadelesi olarak kabul görür. 

Sandığa gidip oy atmak ve kendisini bir seçim dönemi idare edecek partiyi seçmek gibi son derece basit bir faaliyet, bu yüzden her dönem kavgalı, gürültülü bir şekilde sonlanıyor.

Türkiye’de seçime katılan her siyasi partiye mensup siyasetçilerin tamamının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu unuttuğumuzdan, onların da din hanelerinin karşısında İslam yazdığı gerçeğini kulak arkası ettiğimizden olsa gerek, seçimin yapıldığı Pazar günleri sandığa değil de savaşa giden bir psikoloji ile hareket ediyoruz.

Türk insanı siyaseti, siyasete katılmayı ve siyasetin tam orta yerinde olmayı hep sevmiştir. Bundan dolayı da bir kere oy verdiği partiye duyduğu muhabbet dolayısı ile olağanüstü bir sevgi ile bağlanır. Partisinin yaptığı yanlışları görmez, görse de yanlışa mutlaka doğru bir kılıf bulur.

Her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de anayasal çerçeve sınırlarında kurulan siyasi partilerin görevi iktidarda bulunan partilerin zaaflarını, yapamadıklarını kamuoyu ile paylaşıp kendilerini iktidara getirecek politikaları üretmektir.

Bu gerçeğe rağmen bizim memlekette başarısız olan kişi, kurum ve kuruluşlarda istifa diye bir müessese olmadığından, iktidara gelenlerden de ‘Benden bu kadar. İyi yaptım, kötü yaptım bu aşamadan sonra görevi bırakıyorum’ şeklinde bir anlayış olmadığından, içerisinde bulunduğumuz ve yıllar yılı bizi perişan eden kör dövüşü de bir türlü sona ermiyor.

Bizim memlekette siyasete başlama niyetinde olan herkes, demokrasiden ve insan haklarından bahsedeceği zaman aklına ilk olarak gelen ABD ile ilgili yüzlerce örnek vermekten kaçınmaz. Hele yaşadığı zaman zarfında bir kere ABD’ye gidip orada birkaç ay kalmışsa vereceği örnekleri dinlemeye asla doyum olmaz.

İşte bizim siyasetçilerin yönetim sistemine aşık oldukları ABD’de bilindiği gibi siyaset yapmak için yola çıkan ve vatandaşın teveccühü ile iktidara gelen bir Başkan için o makamda kalacağı süre iki dönem yani 10 yıldır.

ABD’de de iktidara gelen siyasetçiyi o ülkedeki vatandaş çok sevebilir, daha uzun yıllar bu siyasetçinin Başkan olarak iktidarda kalmasını da arzu edebilir ancak oradaki sistem, siyasetçiye “Sen çok ileri görüşlü birisin, 5 yıllığına iktidara geldin. Çok güzel çalışmalara da imza attın, yaptığın güzel çalışmaların yarıda kaldığına seçmen de inanıyorsa, seni bir dönem daha iktidara getirebilir ancak şartlar ne olursa olsun üçüncü bir dönem daha kesinlikle mümkün değildir” diyerek, başarılı bir 10 yıl geçiren siyasetçiyi teşekkür ederek görev yaptığı Beyaz Saray’dan kendi evine uğurlar.
ABD bu yüzden dünyanın süper gücü. Her 10 yılda bir başkanlığa seçilen siyasetçi gideceği zamanı bildiği için, kendisini görev yaptığı zamanı iyi değerlendirmek zorunda olduğunu çok iyi biliyor, ona göre davranış sergiliyor.
Bizim memleketimizde ise sürekli sözünü ettiğimiz demokrasiyi bir türlü özümseyemediğimiz için kim varsa demokrasinin merkezi olarak kendisini görüyor. Bir şekilde oturduğu makamdan aşağıya inmemek adına var olan bütün argümanları kullanmaktan bir an olsun geri durmuyor.
Siyasetçi kendi koltuğunu sağlama almak adına hiç gerekli olmayan bir dil kullanınca, kendisine gönül veren kitlelerde o söylem etrafında toparlanmaktan ve liderin kullandığı üslubun daha sertini söylemekten asla geri durmuyorlar.
Sonrası malum sen benim liderime söz söyledin. Sen bizim partimizin aleyhine konuştun. Sen bizim parti politikalarımızın tersini iddia ettin. Sen vatan hainisin, sen daha çok hainsin. Sen müslüman değilsin, sen vatan hainisin şeklindeki hakaretler birbiri ardına sarf edilince kavga ve çatışma kaçınılmaz oluyor.
Böyle bir siyaset ikliminin bulunduğu memlekette huzuru nasıl bulacağız? Dostluk, arkadaşlık, komşuluk gibi değerleri nasıl koruyacağız? Karşımızdaki kişilerin de bir dünya görüşü olduğunu, o kişi ya da kişilerin fikirlerine asla katılmasak bile saygı duymak zorunda olduğumuzun farkına ne zaman varacağız Allah aşkına ?
Bugünlerde tam da anlatmaya çalıştığımız o kavga, çatışma sürecini yaşıyoruz. Demokrasinin vazgeçilmez unsurları arasında bulunan siyasi partilerin seçim bürolarına saldıranlar, partilerin afişlerini kesenler, parti standında bekleyen karşı partilerin görevlilerine saldıranlar derken ortalık tam bir kavga arenasına dönmüş durumda.
Seçim çalışmaları sırasında liderlerin yaptıkları konuşmalara hiç bir diyeceğimiz yok. Elbette ki kendilerinin seçilmesini sağlayacak faaliyetlerini sonuna kadar kamuoyu ile paylaşmaları gerekiyor. Ancak bunu yaparken yani kendi hak ve hukukunu savunurken Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın güvencesi içerisinde kurulan diğer siyasi partilerin ve bu parti liderlerinin hak ve hukukunun da sonuna kadar savunulması gerekiyor.

Aynı mahalledeki insanlar bugünlerde kavgalı. Nerede ise 40 yıldır yan yana ticaret yapan, birbirinin cenazesine giden, bayramlarda boynuna sarılan esnaflardan birisi yan komşusunu vatan haini olarak biliyor, selam sabah vermiyor.
Aynı ülkenin sınırları içerisinde yaşayan, aynı vergi dairesine vergi veren, aynı camide secde eden, aynı yemek masasının etrafından türküler söyleyen, şiirler okuyan dostların her seçim öncesi en yakınındakileri vatan haini olarak görmesini nasıl izah edeceğiz ? İnanın şaşırmış vaziyetteyiz.

İşin kötü ve acınası tarafı sözünü ettiğimiz olumsuzluklar her seçim dönemi biraz daha rahatlayacakken daha da sertleşiyor. Bizi daha olumsuz bir seçim iklimi ile karşı karşıya bırakıyor.
Dünyada var olan diğer ülkelerin insanlarına daha iyi bir hayat sunmak adına bambaşka buluşlara imza attığı şu günlerde, bizim birbirimiz ile sırf particilik adına kavga yapmamızı kime nasıl anlatacağız gerçekten en ufak bir öngörümüz kalmadı.
İstediğimiz sadece huzur, istediğimiz siyasetinin kavgadan uzak durması, talebimiz kısır çekişmeler yerine hayatımızı kolaylaştıracak, işçinin, köylünün, esnafın, emeklinin hayat standardını yükseltecek adımların atılmasıdır.
Zaten anlaşılacağı gibi bizim talep ettiğimiz hayatı siyasetçilerin yerine getirememesi yüzünden bu tür belalar ile karşı karşıya kalıyoruz. Zira hepimizin kabul edeceği gibi ekonomik durumu olan, iyi hayat yaşayan insan beladan, musibetten uzak duruyor. Normal yaşantısını devam ettirmenin mücadelesini veriyor.
Siyasetin bu kadar gerginleştiği harika bir ilkbahar mevsiminde de huzuru bulamayacaksak ‘Ne zaman rahata ereceğiz ? sorusunun cevabını bilen varsa lütfen bize de anlatsın biz de bulalım.
Zira bu konuda bizim zihnimiz durmuş vaziyette.

Son Güncelleme: 23.03.2019 10:56
Anahtar Kelimeler:
Bitse De Kurtulsak !
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37