Bizim tek maaşlı bir babanın ev geçindirmek adına kendisine katkı sunmaya başladığımız dönemler ortaokul yıllarına dayanır. Eve giren para biraz daha fazla olsun amacı ile otobüs muavinliği, ayakkabı boyacılığı olmak üzere akıllara gelen gelmeyen pek çok iş kolunda çaba gösterdiğimiz zamanlardı.

Sözünü ettiğimiz tarih 1975 yılına denk geliyor. Hatırlayınız 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı yapılmış, sonrasında ise bir akaryakıt krizi yaşanmaya başlamıştı.

O günlerden bu zamana kadar aşağı yukarı 48 yıl geçti. Bizimle yaşıt olanlar hafızalarını kısa bir müddet yokladıklarında, Türkiye’nin o gün bugündür ekonomik olarak bir türlü rahatlayamadığı, bu gidişle de rahatlayamayacağı çok net bir şekilde anlaşılıyor.

Aradan çok uzun sayılabilecek bir zaman geçmesine rağmen biz bir türlü özlediğimiz, arzu ettiğimiz hayat standardını yakalayamadık.

O gün yayında olan gazeteler ile bugün yayınlanan gazeteleri üst üste koyun, özellikle ekonomik noktalardaki olumsuzlukların hemen hemen aynı noktada olduğu görülecektir.

O günlerde de Türkiye'de asgari ücretin yetmediği konuşuluyordu, bugün de asgari ücretin yetmediği hemen her gün konuşulup duruyor.

O günlerde de Türkiye'de hemen her gün benzine, gazyağına, una, şekere zam haberleri vardı, bugün de aynı sıkıntı aralıksız devam ediyor.

Buna benzer çok sayıda örnek vermek mümkün. Ancak verdiğimiz daha doğrusu vermek istediğimiz örnekler bir türlü hayatımızı düzeltmeye, bizi rahatlatmaya maalesef kafi gelmiyor.

Başta AB ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde artık enflasyondan, faizden, zamdan söz etmek mümkün değil. Yine bu sütunlarda zaman zaman belirttiğimiz gibi batı insanını rahatlatmak adına çalışılan iş gününü azaltmakla meşgul.

Türkiye’nin çok uzun yıllardır içerisinden çıkamadığı bu sıkıntıların ana kaynağı daha çok irtibatsızlıktan, siyasilerin birbirlerine kapıları kapatmasından ileri geliyor. Normal şartlarda iktidarın muhalefeti dinlemesi, muhalefete değer vermesi, muhalefetin de iktidara eksiklikler noktasında katkı sunması gerekiyor ama gelinen noktada söylediklerimizin hayata geçmesi nerede ise imkansız gibi.

Avrupalı cebine bin dolar koyup Türkiye’ye geldiğinde krallara layık bir tatil yapabiliyor. En güzel yemeklerin tadına bakıp en güzel otel odalarında yatabiliyor. Biz ise içerisinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılar dolayısı ile bulunduğumuz yerleşim merkezinden başka bir yere gitmeye bile fırsat bulamıyoruz.

Biz 60 yaşına geldik. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi hayatın zorlukları ile tanıştığımızda 15 yaşındaydık. Aradan 48 yıl geçmesine rağmen bugün yaşadığımız zorlukların 47 yıl öncesi ile aynı olması sosyologlar tarafından nasıl yorumlanır? diye kendi kendimize çok sorduğumuz oluyor.

Meseleye böyle baktığımızda kendimizi araya gitmiş bir neslin temsilcisi olarak görüyoruz. Temennimiz 48 yıldır çektiğimiz sıkıntıları bizden sonra gelecek neslin 48 yıl daha çekmemesi.

İnşallah çok şey istemiyoruzdur.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37