Anadolu'da mütedeyyin olarak bilinen dininde, diyanetinde orta yaşlı bir çift yıllar önce vefat eden bir aile ferdi için evlerinde Kuran-ı Kerim okunması için yapılan cemiyete birkaç din adamı ile birlikte ilçe müftüsü de devam edilir ve cemiyet başlar.

Cemiyetin sonlarına doğru misafirler birer birer evden ayrılmaya başlarlar. Ev sahibi karı-koca son misafiri de uğurlamak için onunla beraber dışarıya çıkarken cam açılır ortaya çıkan cereyandan ev sahiplerinin masa üzerine bıraktıkları kağıt paralar yerlere dökülür.

Odada yalnız kalan İlçe müftüsü ortaya dağılan kağıt paraları toplayarak elindeki Kuran-ı Kerimin sahifeleri arasına koyarak mukaddes kitabımızı duvara asar içeriye gelen ev sahipleri ile vedalaşarak binadan ayrılır.

Evde yalnız kalan çift bir müddet sonra masa üzerindeki paralarının yerinde olmadığını ve paraların ilçe müftüsü tarafından alındığını düşünerek “Ah-vah” etmeye başlarlar Çift bir taraftan paranın gittiğine ama daha da önemlisi paranın bir din adamı tarafından alındığı düşüncesi ile iki kat fazla kahrolurlar.

Aradan bir yıl geçer yine aynı çift tarafından aynı evde bir cemiyet düzenlenir, yine ilçe müftüsü davet edilir, aradan bir yıl geçmiştir cemiyet başlamadan önce orta yaşlı çift İlçe müftüsüne “Hocam yanlış anlamayın biz çok kırgın bir vaziyetteyiz masa üzerindeki paramız yok oldu sizin aldığınızı düşünüyoruz, keşke ihtiyacım var deseydiniz biz size daha fazla para verirdik, İnandığımız bir din adamının bu şekilde davranması bizi derinden yaraladı” diye şikayette bulunurlar.

Bunu duyan ilçe müftüsü bir taraftan ağlamaya başlar bir taraftan da ev sahibine “Duvarda asılı Kuran-ı Kerimi bana getirin” ricasında bulunur, İlçe müftüsü Kuran-ı kerimi açar içindeki paraları sahiplerine verirken ağlama katsayısı daha da fazlalaşır.

İlçe müftüsü ev sahiplerine “Ben sizin benim hakkımdaki düşüncelerinize üzüldüğüm için ağlıyorum ancak bundan daha fazla sizin gibi bütün dini vecibelerini yerine getiren,5 vakit namazını geçirmeyen insanların bir yıl süre boyunca bir kez bile kutsal kitabımızı açmamanıza ağlıyorum, Keşke geçen bir yıl süre içinde artık muhafazası tozlanmış  kutsal kitabımızı açıp okusaydınız, okunması gereken tek kitabımızı açıp okumadığınız için var olan belalar başımızdan gitmiyor” diyerek sohbeti tamamlar.

Biz kendimizi bildik bileli okuyoruz, Yazarının yada muhtevasının kim olduğunu önemsemeden elimize geçen tüm eserleri çölde kalmış suya hasret bir insan gibi kana kana okumaya ama ondan daha da önemlisi anlamaya çalışıyoruz.

Mesleğimiz gazetecilik ancak nerede ise 35 yıldır içerisinde bulunduğumuz  medya sektöründe sahada olmaktan ziyade yazı yazmayı yazarken de araştırmaya yanlış yapmamaya, yanlış yazmamaya çok büyük önem gösteriyoruz.

35 yıldır hemen her gün hatta gündemin ağırlığına ve hızına göre birden fazla yazı yazdığımız oluyor, büyük emekler vererek yazdığımız yazıları teknolojinin var olan tüm iletişim araçları ile okuyucularımıza ulaştırmaya çalışıyoruz.

Yazdığımız yazılar sonrası daha çok yazı konusu ile ilgili olarak "-Acaba toplum ne yönde ilerliyor, hangi yazılarımız daha çok okunuyor, yada okuyucu köşe yazarlarının yazılarına yeterli ilgiliyi gösteriyor mu?" şeklindeki sorularımızın cevaplarının nerede ise çok büyük bir kısmı maalesef "Hayır okumuyor" noktasındadır.

Biz hangi yerleşim merkezine gidersek gidelim ziyaret ettiğimiz ilk 3 işyerinin arasında mutlaka kitap satan yerlerdir. Belki bir saat olmuyor ancak bir saate yakın bir zaman dilimi içerisinde yeni çıkan kitapların tamamını elden geçirmeye, baskı sayılarını öğrenmeye çalışıyor en sonunda a çıkarken iç yeri sahibine “İşlerimiz nasıl kitap satışlarında artış var mı?" sorusunun cevabını bile bile sormadan edemiyoruz.

Bu zamana kadar “Evet bizim işyerimizde kitap satışları çok iyi vatandaşımız fırsat bulduğu ilk anda cep telefonu ve bilgisayar satan iş yerlerine değil kitap satışı olan işyerlerine giriyor en az birkaç kitap alıyor” cevabını almayı çok bekledik ancak bunda başarılı olamadık.

Neticede söylemek gerekiyor ki bizim insanımız okunuyor, bırakın 300-500 sahife kitapları gazete bile okumuyor, Artık basılı gazeteye eskisi gibi rağbet olmamasına rağmen gazeteyi alanda birinci sahifesi ile son sahifesine üstün körü bakarak okuduğunu sanıyor.

Kitap okumayan, Gazetelere lütfen bakan insanımız maalesef daha çok başlıklar üzerinden yorum yapıyor, “Gazeteci ne yazmış, 500 sahife kitap yazan yazar ne anlatmak istemiş…?” şeklindeki sorular ile asla ilgilenmeyen yurdum insanı daha çok başkalarının söyledikleri ile yol aldığını sanıyor.

Okumaktan başka okuduğumuzu anlamaktan anladıktan sonra yorumlamaktan başka hiçbir çıkış yolumuz yok, Bizim nüfusumuz yüzde onu kadar hatta daha az nüfusa sahip olan Avrupa ülkelerindeki kitap satış sayısına, gazete okuma sayısına, Daha çok edebiyat ve kültürel noktada yayın yapan internet sitelerinin tıklanma oranlarına baktığımızda ne kadar çaresiz kaldığımız bir kez daha ortaya çıkıyor.

İlk emir İkra-Oku olan bir dinin mensuplarının sanki yemin etmişçesine okumamasının acısını ömür boyu çekmiş bir vatandaş olarak var olan umudumuzu da artık kaybettiğimiz gerçeğini de buradan açıklamakta bir sıkıntı görmüyoruz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37